26 Aralık 2013 Perşembe

6 aralık

O kadar alışkınım ki yazıp yazıp silmeye. işte bundan sonra yazıp silinmiş binlerce cümle arasından öldürmeye gücümün yetmediklerini yazacağım. Aslında o kadar boş ki kafam. O kadar boş ki içim. Bu kadar zamandan sonra kendimi patlamaya hazır bir volkan gibi hissetmiştim yada öyle olmayı umdum diyelim. Umduğumuz şeyler! O kadar çok şey isteyip hiç bir şey yapmamakla geçirdiğim şu hayatımda o kadar umdum ki, bir çok kişi gibi. Sonunda bu gün, bu koltukta oturduğum zaman aslında ne istediğimi bilmediğimi kabul etmiş durumdayım. Rüzgarda savrulan bir poşet gibi yere düşüyorum ve sonra kararlar alıyorum ama sonra yine rüzgara salıyorum gidiyor. Birdaha ki düşüşe kadar.
Her seferinde daha çok tatsız, her sabah daha duygusuz, geçmekteyken nasıl mutlu olurum diye düşünüyorum. Aslında buldum bir formül var kafamda. Zaman geçirmek. Kendime işkence etmenin yeni yolu, eski bir yöntem ama ben bunu da yeni kabullendim.
Size kısa bir hikaye anlatayım mı? Hayır anlatmayacağım ben hiç bir zaman hikaye anlatamam. Hayır, hiç yapamadım bunu da kabul ediyorum. Her gün daha çok kabul ediyorum kendimi. Bunca yıl sonra kendimle barışmaya karar verdiğimde bile samimi olmadığımı fark ediyorum. Ben kendimi sevmiyorum bunu da kabul etmek zorundayım. Tamam kabul ettim. Edicem.

7 Ekim 2013 Pazartesi

7ekim

Bu, dünyada en çok sevdiğim bir şey diye cümleler kurmayı severim ve bu cümlelerimden biriside sessiz gecelerle ilgili.. Sadece taksilerin, ayyaşların ve esnafın ortalıkta gözüktüğü geceler.. Severim bazen, sevmediğim zamanlar da olur, bir fahişeye esnaf demek gibi tutarsız zamanlarım olur. O sessizliği o uykulu gözleri severim ben aslında. 
Sarhoş olduğum zamanlar yürümek zorunda olursam o sessizlikte korkarım bazı geceler. Ben sarhoşken hep korkarım çünkü, bir yanlış yapmaktan korkarım bir hatadan, çok ufak minnacık bir hatadan korkarım.. Ve bu sadece kafam güzelken açığa çıkar.. Aynı geceler gibi aynı bira gibi bazı şeyler bizi kendimiz gibi hissettirir.. 
Bir sabah hatırlıyorum daha güneşin sadece uzaklarda olduğu bir sabah.. Bir arabanın içinde kumların içinde denize bakan bir manzarada ve hiç bilmediğim bir yerde.. Tatmadığım huzuru tanık olduğum bir yorgunlukla bulduğum bir gecenin sonunda gördüğüm güneşin ilk hareketini.. Tarif edilemez bir manzara olur, herkesin uyuduğu zamanlarda dolaşmak sokakları.. Kahretsin nerede bu insanlar demezsin, o korku varya sana güç verir nedense.. 
Belki uykusuz kaldığım gecelerin sebebi bu huzuru tekrar aramamdır.. Belki ruhum tekrar yaşamak istiyor o anı ve uyumak istemiyor.. Belki ruhum biliyor en güzel zamanın herkes uyuduktan sonra olduğunu.. Asıl hayatın, gerçek düşüncelerin insanlar uyuduktan sonra canlandığını.. Belki kalabalık sesini kestiğinde, belki.. Huzuru aramamın yollarından sadece birisi geceyi sevmek.. Peki ya yıldızlar? Bazen çok yakınlar, bugünlerde neredeler ki? 

6 Ekim 2013 Pazar

6ekim

En çokta pijamalarımı giyip ahkam kesmeme gülüyorum.. Bakkala yollasan gidemem ama burada oturup sana saatlerce nasihat verebilirim.. Pijamaya güvenmiyorum hayır ama ondan bir güç aldığım kesin. Söylemesi bile komik değil giymesi yani.. 
Neyse. Tişörtten kabana geçişin bu kadar sert olduğu bir zaman hatırlamıyorum ve çok aciz kaldım diyebilirim. Üşüyorum her anlamda. Hazır değildim ama ben ya hayır şimdi gelmesinler abi. 
Hüzün arıyorum ben sürekli çünkü beni besler nedense ilhamım olur ama bu aralar üzülecek bir şeyim olmadığı için neye sarılacağımı bilemiyorum ve biraz da sıkıntılıyım desem yeridir a dostlar. 
Resmen dizi dizi gezmeye başladım haydi hüzünleyim diye ama olmadı. Oyunculuklar kötü biliyor musun. Yani hiç haz etmiyorum. Osuruktan işte.
Bu gece de olmadı. Aslında kafamda bir şey yok, ve bu boşluk bu düşüncesiz olma durumu dandik. Bir huzur var ki beni tembelleştiriyor.. Bildiğin emekli kafası abi bu.. Başka ne olabilir.. Sanki unumu eledim eleğimi astım.. Bir garip işte. Neyse, herkese iyi pazarlar o zaman..

5 Ekim 2013 Cumartesi

5 ekim


Herkes uyuduğuna göre kalvyemin başına geçebilirim. Evet görüyorumda klavyem epey tozlanmış epey hüzünlenmiş anladığım kadarıyla. Çok beklemiş beni, canım benim. Anlayacağınız üzere duygusallığım iki kat arttı. Bunun sebebi bir aşk hikayesi. Tabi pek afilli değil, benim gibi. Zaten dünyalar savaşı olurken aşık olacağım bir insan düşünülemezdi bende pek çok kişi gibi internet vasıtasıyla tanıdım sevdiceğimi. İnternete her zaman kızan, küfürler eden birisi olarak böyle bir sevgiye maruz kalmam oldukça ironik oldu tabi.
Öngörülerimiz var ve bazı tahminlerde bulunuyoruz, doğru olduğu zaman büyük adam oluyoruz. Ve bu görüler tutmadığı vakit önyargılı pislik bir adam oluyoruz. Aslında tamamen geleceği göremeyen aciz insanların yeteneksizliğiyle ilgili olanlar. Yeteneksiz ve bencil insanlar önyargılı olur, alçak gönüllü insanlar ise devamlı pozitif baktığı için onların tercihi daha çok tutar ve daha çok sevilirler. Bir düşünün sizin için kötü bir düşüncesi tutan bir insanı, onu sevebilirmisiniz, sizin kötü yanınızı görmek istemiş ve görmüştür, önyargılı aptalın tekidir. Egoist ibneler bunu hep yaparlar ve kimse tarafından sevilmediklerini söylerler. Evet bende pek çok zaman böyle düşünüp kimsenin beni sevmediğini söyledim, insanların bana uzak olduğunu yani. Ama gerçekler var ve biz bu dünyada yaşıyoruz, ne yazık ki. İbnelere bakmayın siz.
Birisiyle uyuşamadığınız karşınızdaki insanı kötü yapmıyor orospu çocukları. Belki de o aynaya bakmadığın içindir herşey. Belki de kendini çok mükemmel gördüğün içindir herşey. Mütevazi insanları bu yüzden herkes seviyor ve bazı egoist ibneler bu mütevazi insanları daha çok kıskandığı için onlardan ölümüne nefret ederler. Kibirliler bu dünya üzerindeki şeytanların temsilidir aslında. O yüzden nefret ederler gerçeklerden, onlara duymak istediklerini vermek zorundasınız. Bu yüzden sevmem bazı insanları bu yüzden sevmezsiniz bu ibneleri.
Çok zaman geçti burada oturmayalı, çok zaman oldu düşünmeyeli.
Bazı zaman geliyor ve bu zaman oldukça uzun sürebiliyor, insan donup kalıyor. Beyni hiç bir şey düşünmüyor artık tam bir mal gibi kalıyor. Aa bu bir masa aa hava soğumuş üstümü giymeliyim gibi tam bir asalak gibi olduğun zamanlar olur. En azından benim için öyle oluyor yani. Aklından hiç bir düşüncenin geçmediği zamanlar. Ve bazen tam tersi beynimiz öyle oyunlar oynuyor ki gördüğümüz her manzarayı anlamlandırmaya çalışıyoruz. İşte bu gel gitlerle geçiyor günlerim dostlar.
Burada konuşmayı çok özledim. Neyse ne diyordum, ben kimseye bu kadar güvenmedim kimse için bu kadar şey yapmadım. Ve düşünebiliyor musun bütün bunlar internette tanıştığım birisi için. Lanet olsun ihtiyar nasıl böyle konuşabiliyorsun. Size sevdiceğimden bahsetmek istiyorum hemde çok diğer yandan siz bunları dinlemek istemiyorsunuz ki kan istiyorsunuz. Kahretsin tanrılar kurban istiyor. Gelecek yazıda bir kurban verelim o zaman. İyi sabahlar soğuk sabahlar dostlar hepinize.

3 Ekim 2013 Perşembe

3ekim

Sevgili dostlar hepinize merhaba. Yeniden. Son yazımda havalar soğuduğu vakit geri geleceğimi söylemiştim. Soğuk kafamın daha iyi çalışmasını sağlamıyor sadece kapalı havalar bana biraz daha hüzün ve düşünme fırsatı sağlıyor. Kimse kusura bakmasın parmak arası terlikle eve gelip yazı yazamam ben. Ben titreyerek yazı yazmaya alıştım, yatağımdan kalkıp kaç gece yazdım ben, kaç geceler kar yağarken ellerim buz tutmuşken aldım o kalemi elime..
Güzel şeyler bunlar tabi. Sevmiyorum aslında kışı bir düşünsene burnumun aktığı boğazımın şiştiği ve en kötüsü içlik giymek zorunda kaldığım bir mevsimi nasıl sevebilirim ki? Ama beni soğuk günlere bağlayan bir şey bar yazmak ey dostlar. Ama iyi ama kötü içimden geldiği gibi yaşadım hayatım boyunca. Yalanı sevmedim çok zorda kalmadıkça söylemedim. Çok nadir. 
Aynı yollardan yine yürüyorum aynı köprüyü yine geçiyorum fakat bu sefer aklımda başka düşünceler oluyor, yerdeki taşı bile sorguluyorum. Rüzgar soğuk ve kafamı eğmek zorundayım. Kapalı havalarda uyumayı seviyorum evet ben bir ayıyım. Ama söyleyin bana soğuk günlerde hanginiz evde kahvesini içip camdan dışarıyı seyretmeyi sevmiyor? Bana kızıyorlar niye böyle yapıyorsun diye niye kendine zarar veriyorsun diye. Hayır dostum benim kendime zarar verdiğim falan yok sadece nasıl istiyorsam öyle yaşıyorum. Içimden geldiği gibi yaşıyorum ve kuralları ve hayatı önemsemiyorum. Bu senin sinirini bozuyor belki neye güveniyor diyorsun. Hayır bir şeye güvenmiyorum sadece keyif yapmaya çalışıyorum.
Size söylemem gereken bir kaç haber daha var. Bundan sonra havalar soğuk olduğu süre boyunca yine buradayım. Kendimi anlatmaya, insanları dinlemeye. Hayatımda bazı değişiklikler oldu bu sıcak aylarda. Bilen bilir bisiklet merakımı, daha 15 gün önce çok büyük bir kaza atlattım. Şanslıydım, olabilecek en ucuz şekilde atlattım. Yeni lastiklerimle birlikte ıslak asfaltı gece karanlığında göremedim ve kayıp metrelerce yerde sürüklendim. Derslerimi aldım ve beni oldukça hırslandırdı bu kaza. O günden sonra bisiklet süremedim ama umuyorum bir korku yaratmaz bende. Neyse işte şimdi iyileştim zaten istanbula dönüp pedallamak için sabırsızlanıyorum.. Ve diğer önemli gelişme ise hayatımın anlamını bulmam oldu. Artık düşünülmesi gereken daha çok şey var. Görüşmek üzere. Konuşacak çok şeyimiz anlatacak çok hikayemiz var bu kış için.. Sıkı giyinin dostlar üşümeyin.. Sağlıcakla...

26 Temmuz 2013 Cuma

Biz daha ölmedik

Hayır yazmayı bırakmadım. Bir süredir internetim yok o yüzden buralara pek uğrayamıyorum. Oldukça yoğun bir zamandan geçtim, artık yeni bir evim var ve yanlız yaşıyorum en azından bu sene için öyle olacak. Hep hayalini kurduğum bir odaya yerleştim yeni yazılar ve yeni hayaller için ideal dedim tamam işte burası abi.Okulum uzadığı için pek moralim yok aslında zekalıyım ama çalışmamak ve ahmaklık yapmak hobim olduğu için böyle oldu. Havalar ısırdığı için tatiller başladı ve geleneksel yaz okullarıda. Yine hayatım yollarda geçiyor anlayacağınız. Bir okula hoop bir 500km yol oradan plaja gel gitler. Yoruluyorum güzel kitaplar okuyorum bol bol uykusuz gecelere devam ediyorum. Ştandart.
Havaların sıcak olmasından dolayı insan doğru dürüst bunalıma giremiyor bu biraz sinir bozucu. Güneş sürekli çıkıp gülümserse ne olacak biz karamsarlar için pek uygun havalar değil. Disco'ya mı gidelim abi, tamam gidelim ama çok oynamayalım bari.
Belki bilirsiniz hayatımda değişiklikler yaptığım daha duyarlı ve daha iyi ve karşısındakini daha iyi dinleyen bir insan olmaya çalıştığım bir dönemin artık sonundayım. Bütün levelleri başarıyla geçtiğimi söyleyebilirim. Bu sevindirici bir gelişme oldu benim için eski duyarsızlığımın gitmiş olmasını çevremde fark edip 'sonunda' diye bir tepki aldım. Artık meyveleri toplama zamanı.
Son olarak ben her zaman tanıdığınız yaşlı bunak olarak devam ediyorum fakat bir kaç 'bug' tamir edildi ve güncellendi diyelim. Bu bana biraz daha umutla bakmamı sağladı hayata yani az da olsa. Bütün bunları eski bir uzakdoğu tekniği ile yaptım. Karete veya yoga değil samuray hiç değil. Neyse havaların soğuduğu şafak vaktinde doğuya bakın. Görüşürüz. Son olarak geçen gün günlüğüme yazdığım bir kaç cümleyi paylaşmak isterim.
Ve yanlızlık insana çok şey öğretiyor. O kadar düşünüyorsun ki sonunda aptal bir gülümsemeyle uykuya dalıyorsun. Bir nevi devreleri yakma durumu yani. Sokaktaki sesleri dinleyip kaydediyorsun, gereksiz ne varsa aklının bir köşesine yerleşmeye başlıyor ve rahatsızlık duymaya başlıyorsun insanlardan. Evimin uçsuz bucaksız bir arazinin ortasında olmasını isterdim. Yanıbaşımda bir ağaç ve sadece yeşillik göreceğim, ağaçlar olsun mavi gökyüzünün altında başka bir şey değil. Eğer istediklerimi gerçekleştirebilirsem bir sene sürecek bu yanlızlık ve sonrası kaos olacak. Huzurumun tadını çıkarıyorum ve eğer aklımı kaybetmezsem bu en güzel ve en uzun tatilim olabilir. Okumak ve yazmak  şimdilik delirmemek için yaptığım şeylerden. Gerçi çok okuyarak delirmiş insanların hikayelerini de duymuştum. En iyi ihtimalle kuru kuru delirmemiş olurum.
Sonuçta eski maestroya yeni şarkı öğretenezsin. Cao.

17 Haziran 2013 Pazartesi

Siyasetçi Sevmem

Siyaset ve politikacılardan nefret ederim, her zaman. Çünkü onlar bana ruhlarını satmış sahtekar insanlar olarak gelirler. Bir örgüt yada siyasi partiye karşı yakınlık duymadım hiç bir zaman. Ama gezi olayları bizi canlandırdı. Nasıl canlandırdı açıklayayım. Arkadaşlarımızla sohbet siyasete geldiği zaman hep konuyu değiştirmeye can atan birisiyim fakat eleştirimi yaparım geçer giderim. Bu her zaman böyle iken gezi olaylarının başlangıcını bilirsiniz, taraftar gruplarının desteği ile insanlar taksime çıkmak istediler. Orada her şey biterdi ve ertesi gün gazeteler sporda barışı sağladı gezi parkı diye başlık atardı güler geçerdik. Fakat polisin anlaşılmaz sertliği insanları isyan noktasına getirdi. Taraftarlar önce o meydanlara koştu çünkü onlar her zaman polisle çatışmışlardı son zamanlarda bütün takım taraftarlarının yaşadıklarını hatırlayın lütfen. Ben artık bu polis şiddetine dur demek için koştum ve insanlara destek olmak istedim. Olaylar sonra başka yönlere saptı siyasi bir rant pazarına dönüştü adeta.

Pek çok komplo var şu anda dış mihraklar, faiz lobisi ne bileyim dış basın bizi kötü gösteriyor falan. Siyasilerin amacı ne bilemiyorum bende fakat ben farklı bir noktaya çekmek istiyorum bu konuyu. Kim bu adamlar? Kim bu bizi yönetmesi için seçtiğimiz adamlar? Nasıl oralara geliyorlar da biz onlara oy verecek duruma geliyoruz. Var mı bunun bir okulu siyasal bilimler dışında? Bizi yöneten insanlar daha gençlikten partilere üye olup bizim boş işler siyasetle uğraşma dediğimiz peşinde koşan tipler değil mi? Hatırla birazcık lisede siyaset kovalayan o tipleri, kimdi o insanlar abi kimdi onlar?
Hükümetler halkın yansımasıdır derler ve çok doğru derler, daha geçen ay sen insanlara küçümser gözlerle bakmıyor muydun haydi söyle bana. İçimizden birileri çıkıyor ve sırf partilere üye olduğu için bir yerlere gelebilmek için yalakalık yapıyor yalan atıyor, böyle yetişiyor doğrusunu belirliyor ve bize oy verilmesi gereken tipler olarak yansıyorlar.
İletişim danışmanlarından eğitimler alıp meydanlara çıkıp insanları coşturuyor ve insanları gaza getiriyorlar. Kim bu gaza getirdikleri insanlar, sokakta burun kıvırdığın ahmetler ayşeler onlar.
Çıktım meydanlara bende bağırdım sesimiz duyulsun diye, çünkü hükümetin tutumundan rahatsızdım, üslubu beni rahatsız ediyordu. Hala öyle. Fakat bu isyanın asıl sebebi doğru dürüst bir muhalefet olmaması yüzünden. Birileri çıkıp 'diğer' insanların kalan yüzde ellinin haklarını savunabilseydi böyle olmazdı hiç bir zaman.
Ben kendi halinde yaşamaya çalışan herhangi birisiyim, tek isteğim bu cennet vatanımızın değerini bilip huzur içinde yaşamak. Ülkemi ve bu insanları çok seviyorum ve inanın bu olaylar başladığından beri dualar ediyorum ve inşallah daha kötü olmadan düzelecek ve bu kaos ortamı sona erecek.
Fakat herkesten rica ediyorum lütfen olayları her açıdan görmeye çalışalım ve çevremize anlatalım neden böyle oldu diye. Bakın benim dedelerim farklı dinden insanlarla birlikte yaşamışlar senelerce barış içinde ve kısa bir süre içinde savaşın ortasında kalmışlar. O yüzden kaos ortamının neler yaratabileceğini hep bizlere anlattılar, sağduyu lazım insanları birbirine küstürmemek lazım.
Umuyorum bizi yöneten o insanlar bize bir oyun oynamıyorlar ve bir kaç oy uğruna böyle açıklama yapmak zorunda kalmıyorlar. Çünkü bende sizde o tipleri iyi bilirsiniz eziklikleri ruhlarına işlemiştir her şey beklenir onlardan. Ben siyasetçiye güvenmem böyle bir konu ile ilgili yazı yazmak zorunda kaldığım içinde küfürler ediyorum hepsine teker teker. Gelip beni de inceleyebilirler ben rahatım. Düşüncesi ne olursa olsun insanları sağduyulu olmaya davet ediyorum sadece.
İnşallah daha güzel günler daha güzel yarınlar göreceğiz. Bu olaylar bize ders olsun ki karşımızdaki insanları dinlemeyi bilelim ve yalandan sakınalım.
Haydi sağlıcakla kalın dostlar, gün birlik olma günü karşımızdaki insanı dinleme günü. İnanın sadece.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

27mayıs

Niye mükemmel olmaya çalışıyorsun? Kaybedeceğini bildiğin yarışlarda koşmaya çalışıyorsun. Aynaya baktığında kimi görüyorsun? Kendini tanıyabiliyor musun orada? Sıradan 'bugün kendimi çok kötü hissediyorum' soruları işte. Ne ara ben böyle keyifsiz, huzursuz bir adam oldum çıktım asıl onu merak ediyorum. Bir yandan koşmak istiyorum ama içimden bir ses hep saklanmak istiyor. Hala büyüyemedim mi lan ben yoksa, saçma sapan triplere girip duruyorum.
Ne oldu dedi var mı bir değişiklik hayatında bari, dedim dünya tersine dönse bazı insanların kaderi değişmiyor işte. Dedi o zaman neden değişmeye çalışıyorsun kendini harap ediyorsun seni tanıyamıyorum, kafasını kuma gömüp dünyayı yok sayan bir adamken evrimleşip zürafa gibi yukarıdan bakmaya başladın. Bir şey diyemedim yutkundum sadece ve kurumuş boğazımı ıslattım o asitli sidikle. Ne yaparsan yap mutlu olamazsın dedi, senin gibi adamlar mutlu olmayı istemezler çünkü. Neden böyle bir düşünceye kapıldığını bilmiyorum ama beni çok iyi tanıyordu vardır bir bildiği, vardır benim göremediğim bir şey diyerek yine cevap vermeyip gözlerimi kaçırdım. Konuşmuyorsun, ne düşündüğünü bilemiyorum ama gidip blogunda yazmasını iyi biliyorsun, asosyal desem değilsin sosyopat hiç değilsin, kaçak hayatı yaşayıp gününü gün etmeye çalışıyorsun sadece diye devam etti bombardımanına. Bilmiyorum dedim yine yeniden. Yine kaçıyorsun işte git kendi dünyana, kendi yalnızlığında boğul, hiç bir şeyi hak etmiyorsun elindeki nimetleri göremeyecek kadar salaksın çünkü.. Senin ben hayalini sikim çocuk diye son verdi sözlerine. 'Öyle deme ama' bile diyemedim..
bir şarkı ile biter bu gece.

24 Mayıs 2013 Cuma

23mayıs


Lise sondu sanırım hayatımda ilk defa sürpriz bir parti düzenlendi bana. Okuldaki herkeşler sus pus olmuş kimse çaktırmıyor bir şey ama akşam olunca hepsi geldiler. Anlatıp durdular ulan nasıl üzüldün gündüz kimse seni takmayınca diye. İnadına kimse beni iplememiş o gün karar alınmış. Bugün doğum günüm demeye bile fırsatım olmadı yani. Çok kötü bir gündü ama sonra saolsun hepsi gelip beni mutlu etmişti. Bu en son kutladığım doğum günüydü. Onun öncesinde çocukluk heyecanıyla bir kaç pastalı organizasyon düzenlendi tabi güzel günlerdi ama bana hep soğuk geldi.
Bugün sohbet ediyoruz doğum günü üzerine hay şöyledir böyledir diye ama sanal alem olmasa kaç kişi hatırlayıpta kutlayacak doğum gününü. Geçen sene ailem bile unuttu gitti, hani büyütülecek bir şey değil ama insan içten içe hatırlanmak istiyor, bari bu gün be diyor. Ne kadar yok saysamda istiyorum mutlu ol densin istiyorum sanırım.
Anlayacağınız üzere bugün benim doğum günüm dostlar. Yaş oldu çok, zaman çabuk geçiyor. Ama sürpriz bir doğum günü mesajı aldım bugün, gerçekten harikaydı onu belirtmek isterim. Onun dışında gayet sıradan ve boktan bir gündü işte. Gez toz lüks içinde yaşa heroin iç kokain takıl yinede mutlu olamazsın. Çünkü seni mutlu edecek bir mesajı bekliyorsundur. Ne aptalca değil mi? Varlık içinde yokluk çekmek işte budur. Seni siklemeyen birinden medet ummak ah ne kötü..
Neyse doğum günüm kutlu olsun zaten kimsenin sikinde değilya.. Dileğim herkes sevdiğiyle sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirsin.. Belki bir yıldız kayarda tutar dileğim.. iyi geceler..
Not.2 dakika geç kaldı yazım.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

22mayıs


O kadar çok acı var ki hangisi daha çok canımızı yakar diye karar veremiyorum. Hepsi canımızı yakıyor çünkü bunun kıyaslaması olmaz. Ben şimdi çok afilli bir hikaye anlatıp işte buna üzüldüm cicişler desem birisi daha kötüsünü anlatacak, birisi elbet daha ileri gitmiş olacak. Ve elbet birileri daha büyük acıları çekmek zorunda kalacak. Bu dünyanın olmazsa olmazı. Tersine dönse yine bazı insanların kaderi değişmeyecek.
Bazen unutuyoruz bazen unutabilmek için içiyoruz. Şimdiye kadar hakem kararını değiştirebilen oldu mu? Yinede bazıları yılma çalış der, belki kıyısından döndün derler. Hayır yalan söylüyor orospu çocukları. Çünkü hiç bir zaman sahili göremeyeceğim.
Ben her zaman olduğum gibi yaşamaya devam edeceğim. Akşam olmasını bekleyip ve yine bekleyip rüyalara dalacağım. Anlatsana bana nasıl oluyor yağmurda suya girmek. Bende uyurum belki mışıl mışıl...

16 Mayıs 2013 Perşembe

16mayıs


Benim bir kızdan aldığım ilk mektup yada yazılı not neydi biliyor musun? Üstünde 'iyrençsin' yazan buruşuk bir kağıt parçası. Ve ben kendimi geliştirip çok büyük playboy oldum falan. Hayır bu önemli bir olaydı benim için o zamanlarda. Alakam olmayan bir kıza birisi gidip benim onu sevdiğimi söylemişte kızda böyle bir cevap vermek istemiş falan. Çocukluk ama insanda etkisi çok oluyor. O amınakodumun aptalı, daha yazı bile yazamayan kız benim aklıma kazıdı beni etkiledi, beni hortumla dövmüş gibi bilinç altıma kazındı bu not.
Gülme sakın duygusal adamım bak insanın hayatını çizer böyle salak şeyler bence. Aklımın hep bir köşesinde kaldı mesela o not. Bir kaybeden olmamı tetikledi her zaman, içimi kemiren bir bit olarak kaldı hep. Yani en azından ben öyle yorumluyorum şu anda. Belki suçu ona atıyorum fakat durum bu sayın seyirciler.
Yıllar sonra oturup bir karar alıyorsun ve insanları siklemiyorum bu saatten sonra 'i dont give a fuck' hayat felsefen oluyor. Ergenlik zamanlarından bahsediyorum. Nefret dolu bir çocuktum, gülerdim ederdim fakat kapalı bir kutu olarak büyüdüm her zaman. Bana dokunanı yaktım, herkesi kaçırdım. Sonra bir gün baktım etrafıma kimse kalmamış. Resmen yaşlanmışım ve kimsem kalmamış bayramda elimi öpecek. Öyle cam kenarından bekliyorum insanları, nah gelirler bu saatten sonra. Gelene fak gidene fakyu diye serseri hayatı sürersen olacağı bu, ya ne olacağıdı lan ihtiyar? Lavuk seni.
Şimdi gelmiş burada eski dostlar mı yoksa eskimeyen dostlar mı diye hesap yapıyorum. Çok trajik ve bir o kadar komik. Hangi dostlar kimler onlar haydi bir göster bana.
Kaybetmekten korktuğum bir kaç kişiyi son anda kurtardım onların değerini bilmeye çalışıyorum fakat bence iş işten geçeli çok oluyor. Tren çoktan kalktı gitti be oğlum. Şimdi düşünüyorum,  insan ne olursa olsun yalnızlığa mahkum kalıyor. Bazıları kalabalık bir hayat sürüyor ama derdini kimse bilmiyor, bazılarının çığlığını duyan bile yok. Modernlik bizi kabuklarımıza kapatıyor işte.
Acaba bana o notu veren kız bir kahin miydi, çünkü ben gerçekten iyrenç bir adamım. Aslında özümde iyiyim ama çevrem kötü. Hangi çevre mınaki.
Hevesimi kırıyorsun bilinç altımdaki not. Sana inat, ne olduğumu kanıtlayacağım.
Haydi selametle.

14 Mayıs 2013 Salı

14mayıs

Olayı bir gecenin ertesinde hastaneye gittik. Arkadaşım sarhoş bir halde kendini köprüden aşağıya atıp ayağını burktu. Hiç olmadığım kadar kötü olduğum için bende gitmişken bir doktora gözüküp bir ilaç alırım diye düşünüyordum. Olay bu ki doktor hemen iğne yapalım iyi gelir midene dedi. Hayır dedim iğne olamam lütfen yapmayın sevmiyorum dedim. Tahlil isteyince bende idrar falan sandım. Hoppala, bir gittim kan değerlerime bakmak istemiş. Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum resmen, ben kan veremem abi sanki ruhumu çekip alıyorlar.
Genç hemşire korkma falan bir şeyler zırvalıyor fakat bir yandan da check-up olur diye kan vermeyi de istiyorum. Neyse bayılıyordum yine çok güldüler bana falan filan işte. Sonuçları beklerken enteresan bir doktorla sohbet etmeye başladık bahçede. Yeni doktor olmuş sıcak kanlı bir arkadaştı. İşte buradan sonra hastane fobimi yenecek olaylar gelişti. Odasında takılmaya başladık bir sürü hikayeler anlatmaya başladı, güldük eğlendik. Yemek yedik, hastaneyi dolaştık derken bir anda hastanede takılmaya başladık. Tahlil sonuçlarını unuttuk resmen. Hastanede gülen adam her yerde güler, bizde güle oynaya acil serviste takılırken bir intihar vakası geldi.
İlaç içmiş ağlıyor kız, midesi yıkanacak doktor arkadaş tutturdu gelin görün nasıl yapılır diye. Bu kadarı fazla tabi hemen kaçtık izlemek istemedik. Konuşuyor gidin tıp okuyun doktor olun kıyak iş diye fakat o iş yalan olur. Neyse sözün özü hastane ile aram iyiye gidiyor, Allah kimseyi oralara düşürmesin. Diğer yandan kötü başlayan bir gün bir anda komik ve eğlenceli bir hal alabiliyor. Aklıma gelmezdi hastanede gülebileceğim.
Ben buraya neden çıktım diye soruyorum kendime. Anlatılacak o kadar çok şey varken neden bunu anlattım. Çünkü kafamı toplayamıyorum ve bir sonuca bağlayamıyorum. O yüzden yarın evime geri dönmeyi planlıyorum. Tabi önce sabah kalkıp borç bulmam gerekecek. Bu da bana müstahak bu hallere düşmeyi hak ettim ben.. Bize her şey müstahak.
Bu arada kanım on numara beş yıldızmış istirahat yazdı hemen kendime geldim. Her şey psikolojik abi yazmak bizi iyileştiriyor. Özet geçtim.
Kendinize iyi bakın sağlıklı beslenin.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

11mayıs


Herkese iyi geceler.. Yine promilli kelimelerle baş başayız bu gece. Bu gece biraz sinirliyim ve anlatacak bir şeyim yok. O yüzden yazı nasıl gelişecek hiç bir fikrim yok. Sadece içimdeki öfkeyi kusmak için yazıyorum, imkanım olsa çok büyük kavgalara karışmayı isterdim. Amacı olan bir kavgada bulunmayı o kadar isterdim ki..Bu satırları yazacağıma gözüme buz tutmayı yeğlerdim.. Çünkü artık stresimi atamıyorum burada. Buna istersen anlık tepki de istersen başka bir şey. Mutlu etmiyor bu gece beni yazmak. Beni bu akşam mutlu edecek 2 şey var zaten; birisi huzur içince ölmek olur diğeri bavulumu hazırlayıp ayvalıka gitmek.
Bu zamanda ne güzeldir ayvalık, sakin bir şekilde boş plajda yürümek, havluna uzanıp kitabına devam etmek.. Çok isterdi ben orada olmak..
Kızgınlığımın nedeni..Unuttum valla.. Çok kızmıştım ama..
İnancımı kaybediyorum burada. Eskişehir benim enerjimi emiyor bütün gücüyle.. Sevgimi alıyor, düşüncelerimi alıyor ve en önemlisi hayallerimi çalmaya kalkıyor..Burada ben nefret dolu sinirli bir adamım, bir de istanbulda yazdığım keyifli yazılara bakınca bunu net bir şekilde görüyorum..2 haftadır buradayım ve yarın daha sinirli olacağım, daha umutsuz olacağım ve daha çok ölmek isteyeceğim.. Artık kendi yatağıma dönmek istiyorum, çünkü burada yaşamayı bıraktım ben.. Kendi dünyama dönüp hayalini kurmak istiyorum.. Çünkü burada senin ağzını burnunu kırmak istiyorum sevgilim.. Ve inan bunu hiç istemiyorum.. Ama burada olduğum sürece senden nefret ediyor olacağım..
Dedikleri gibi ' ah kızlar ben onları seviyorum ve nefret ediyorum anlatabiliyor muyum?' İşte bu nefret eşiği sevgilim.. Her neredeysen senden nefret ediyorum.. Ve seni seveceğim günleri iple çekiyorum..
Hadi gidelim evimize..
Not: Ben istemedim bu hayatı, ben her gece ağlamak istemedim.. Amınakoyim senin gibi okulunda hayatında.. Sadece amınakoyim..Ve içimden geçenler bunlar.. Okuduysanız, keşke okumasaydınız..
Sağlıcakla dostlar..

10 Mayıs 2013 Cuma

10mayıs


Neden herkes üzgün? Mutlu olmanın binlerce yolu varken neden insanlar kaçıyor birbirinden......Anlayamam, anlayamayız. Şartlandırılmış gönlümüze anlatamayız...
Küçük mutluluklardan bahsedip dururuz. Ne mutlu oldum o an deriz, çünkü ihtiyacımız olan kıvılcımı bulmuşuzdur.. En kötü esprilere kahkahalar atmayı severim..Çünkü o an ihtiyacım olan o gülümsemedir. Fark etmez benim için ne söylediğin.
Hayat bizi polyana ile dalga geçmek için mi yetiştiriyor..Neden mutlu insanları küçümsüyoruz. Neden çok soru soruyorum..Ne zaman bitecek bu arayışım. Öldüğümde biteceğine söz verir misin sevgilim.
Satın alamaz mıyım mutluluğu.. Kahretsin neden alamıyorum ki..
Bisikletimi özledim çünkü beni özgürleştiriyor..Yollarda olmak bütün dertlerimi arkamda bırakmak benim küçük mutluluğum. Büyük mutluluk hayalimde sen varsın..Rüyalarımdan gideceksin bir gün ve ben yine pedal çevirmeye devam edeceğim..
Zaman bitiyor diyorum sürekli..Çünkü zaman bir şeyler için sürekli bitiyor..Başka düşünceler geliyor peşinden..Ama ben başka düşünce istemiyorum.. Ben mutlu olmak istiyorum..
Yine pedal çeviriyorum ve yine çeviriyorum..Başka bir çukurda yavaşlayıncaya kadar bütün gücümle çeviriyorum.. Kalbim duruncaya kadar, hayallerimi unutuncaya kadar..Mola vermek zorundayım, duruyorum yine aklıma geliyor, Neden herkes üzgün?..
Bu sefer tüm dertlerin odak noktasına yöneliyorum, haydi eve doğru pedal çevirelim.. Gerçeklerden bisikletle kaçamıyorum çünkü..Bir roket mi yapmayı denesem?
Bence en iyisi uyumayı denemeli..

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Günlük Deli


Bugün bir sabah insanı olarak güne başladım. Kahvemi içtim, keyifli sohbetimi yaptım ve güneşi tepeye getirdim. Eskiden olsa hava kararmadan tek bir kelime bile yazamam diye düşünürdüm. Çünkü ben daha çok gece insanıyım diyebilirim. Uyumayı hiç istemem uykum deli gibi gelse de yatamam abi. Sabah olunca da kalkamam yada geç kalkarım, pek çok öğrenci gibi. Sıra dışı bir şey yok yani. Fakat liseden beri yakama yapışan uykusuz geceler beni üniversitede hiç bırakmadı. Uykusuzluk bende herkesin aksine kafa yapıyor, hemde öyle böyle değil.
Güneş doğana kadar mal mal yattığımı mı düşünüyorsun. Ben yatakta döndüğüm yaklaşık yüzüncü turdan sonra kayışı koparıyorum. Kafa farklı düşünmeye başlıyor o kadar saat kendi kendine konuşunca. Ertesi gün ben bir deliyim abi ve çenesi düşmüş bir deli.  Dans mı etmem kendi kendime kahkaha mı atmam, hani direksiyon bulsam mahallede turlarım şehir merkezinde çıplak koşarım, hani ufak bir iddaya bakar bu işler. Ki galiba ben küçükken de deliydim, nereden çıkarıyorum çünkü o zamanlar bende bir direksiyon vardı ve bahçenin etrafında arabacılık oynuyordum. Sonra delilikten mezun oldum, direksiyonu eskiciye mi ne birisine satıp mezuneyitimi dondurma ile kutlamıştım. Bak nereden nereye geldim, gece yine güzel turlar attım ve finişi gördüm alarmla birlikte çünkü.
Her şeyi anlatabilirim yani şu anda kafam o kadar acaip durumda ki eğer ileride bir kitap yazabilirsem (ki her zaman isterim söylemiştim önceden) bu durumda yazarım büyük ihtimalle. Aslında neşeli ve konuşkan olmak için uykusuzluğu beklemiyorum, huyum kurusun her saat otomatik neşe gelir bana. O yüzden aslında sabah insanı mısın gececi mi yoksa köpekçi misin kedici mi gibi sınıflandırmalara pek katılmam. Çok farklı değişkene dayanan durumlardır diye düşünürüm. Tabi bazı insanları rio karnavalınada götürsen 'benim afyonum patlamadı kanka' der eğlenceyi kaçırır. Hah galiba yazımın asıl noktasını buldum.
Beni ararlar ihtiyar şuraya gidiyoruz hemen kabul ederim, hemen başka bir telefon çalar başka yerden çağırırlar onlarada yetişmeye çalışırım. Kim çağırırsa giderim ben çünkü eğlenceyi kaçırmak istemem nedense. Ve bu yüzden çok yıpranırım, herkesi arayıp çağırırım, arkadaşlarımında benim gibi hiç bir şeyi kaçırmasını istemem. En erken ben oturduysam masaya, insanlar gelip gider fakat ben demirbaş olurum eve gitmek aklıma gelmez. Çocukkende kuzenlerimin yanına gidip kendimi unuturdum ben, eve gitmek istemiyorum değil aklıma gelmiyor abi. Orda bir ev var uzakta ama gitmiyorsun işte ihtiyar. Çok yıprattın kendini herkese ayak uydurucam diye erkenden yaşlandın be oğlum.
Yani diyorum ki gidin evinize haydi hasta etmeyin adamı, herkesi yakalamak zorunda değilsiniz.
Neyse ben gidip biraz daha rumba ve çaça yapayım formumu koruyayım.
Mutlu kalın deli kalın efenim. Herkese tavsiye ediyorum günlük deli turları var onlara katılın hahaha ulan hiç te komik değil ama neyse...Günlük deliyim ben yarın bozulur kendime gelirim merak etmeyin..

5 Mayıs 2013 Pazar

5mayıs


Her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz. İnternet acaip bir yer çünkü akıl almaz bir yer hani hala ayak uydurmakta zorlanıyorum diyebilirim. Acaip bilgilerle dolu sürüsüne fırsatla dolu bir dünya. Asosyal insanların krallıkları burada beğendiğimiz kişilerin soytarılıkları burada. Tezatlıklar sürüsüne bereket ama önemli olan tek bir şey var o da interneti nasıl kullandığın. Nasıl haber alıyorsun kimleri takip ediyorsun neler paylaşıyorsun gibi bir sürü soru sorulabilir bu konuyla ilgili. Önemli sorular bunlar. Ve bence çok önemli olan bir şey daha var, nasıl yorumluyorsun bu aldığın bilgileri. Açayım.
Şu yazdığım yazımı nasıl bir ses tonuyla okuyorsun, nasıl bir hızla okuyorsun mesela. Karşımızdaki insanı anlayabilmek için önemli bir konu bence. Empatinin devreye girdiği bir alan burası. Yazılan bir fotoğrafı bir tweeti yada uzun bir yazıyı sen nasıl anlamak istedin. Vay salak nasıl foto bu hehe bakışıyla mı takılıyorsun bu alemde yoksa karşındaki insanı anlamaya hiç vakit ayırıyor musun. Bence ayırmıyorsun-ayırmıyoruz. Peşin hükümlüyüz internette çünkü karşımızdaki insanı eğer tanımıyorsak ona karşı bir borcumuz yok ve istediğimiz gibi yorum yapıp arkasından sallayabiliriz diye düşünüyoruz. Büyük bir sorun şimdilik çünkü internetin ve sosyal medyanın yeni olmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Sosyal medyayı ciddiye almıyoruz bir oyun sanıyoruz hala. Ama zamanla burada kanunlar oturacaktır ve insanların davranışları değişecektir. En azından insanların düşünceleri bu yönde. Sadece futbol maçları üzerinden yürüyen bu sistem azalarak bitecektir ve empati devri başlayacaktır.
Onun dışında aktarmak istediğim bir kaç şey daha var onları da söyleyeyim. Onları da şöyle şiirsel bir şekilde düşünerek yazayım, en azından öyle okumaya çalışın her ne kadar şiir olmasa da.
Çok zor amınakoyim çok zor..Alışkanlıklarını değiştiremem, yaşadıklarını anlayamam. Filmlerimi müziklerimi sevdiremem sana. Okuduklarıma kafanı çevirip bakmazsın bile. Bir şey anlatamam sana dinletemem kendimi..Zaten istesende anlatmam, orasıda var..Çünkü sen bile alışkanlıklarımı değiştiremezsin...
Haydi vesselam..
Bir de bayadır şarkı paylaşmıyorum içimden geldi. Bir blogta karşılaştım bu grupla çok güzel müzik yapıyorlar gerçekten..Hangi blogtu hatırlamıyorum ama selam olsun o arkadaşa buradan..

30 Nisan 2013 Salı

30nisan


Sevdiğim bir replik var, konuşma şöyle geçiyor 'Benim bir hayalim var.-Hayalin ne? -Bir hayalimin olması.' Beni her zaman güldürür ve sonra film devam ederken kendime sorarım, senin hayalin ne ihtiyar. Cevap yok.
Uzun bir zaman boyunca kendime verdiğim zararı göremediğim günlerdi. Derler ya insan dibe vurmadan farkında olmaz, tekrar yukarı çıkabilmek için en dibini görmelisin hayatında. Yaşamadan bilemiyorsun tabi şimdi çok hak verdiğim bir düşünce bu. Çünkü dibe vurma eşiğini geçip tekrar yukarıya doğru hareket etmeye başladım.
Daha yeni izlediğim pan'in labirenti filminin başında çok güzel bir masal anlatılıyor. Aklımda kaldığınca, yer altı ülkesinde yaşayan küçük prenses yeryüzüne çıkıp güneşi görme hayaliyle yaşıyormuş. Orada çok güzel ve mutlu bir hayatı olmasına rağmen güneşi, çiçekleri ve yukarıdaki hayatı merak ediyormuş. Bir gün güvenlikleri atlatıp yeryüzüne çıkmayı başarmış fakat güneş gözlerini kör etmiş. Sonrasında prenses zamanla bitik düşmüş hastalanmış ve yer yüzüne çıkmasının bedelini ölümle ödemiş. Sonra hikaye devam ediyor etkileyici bir dram olduğunu söylemeliyim. Oldukça beğendim filmi. Umarım doğru aktarabilmişimdir masalı.
Biraz kendime benzettim, şu an içinde bulunduğum duruma yakıştırdım nedense. Zaten kendimizden bir parça görebildiğimiz filmlere, hikayelere, kitaplara bağlanıp kalırız, ilgimizi çekmesi için kendimizle bir yakınlık kurmalıyız, yani en azından benim için öyle. Neyse efendim şimdi benim bir hayalim var bu prenses kızımız gibi. Fakat bazı arkadaşlarım hayal kurmamın beni daha çok üzeceğini söylüyorlar, fakat yanılıyorlar. Hayal kurmadan hiç bir şeyi başaramayız ve mağlup olacaksak uğruna savaşıp huzur içinde ölüp gitmeliyiz.
Aslında ilk hayalimin gerçek olduğunu var sayarsak ki, bir hayalimin olmasıydı bu. Biraz daha mucizelere inanır oldum. Ne dersin moruk yer yüzüne çıkmak için mücadeleye değmez mi.Bence her şeye değer.
Sağlıcakla.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Arabadan İn Bisiklete Bin


Dün 49. Cumhurbaşkanlığı bisiklet yarışının son etabı İstanbul'da sona erdi. Harika bir organizasyondu gerçekten ilk defa gidip bir yarışı yerinde izleme olanağı buldum. Bitiş noktasındaki atmosfer gerçekten görülmeye değerdi, sporcuların o sıcaktaki performanslarına tanık olmak beni de acaip derecede motive etti ve heyecanlandırdı. Herkesi önümüzdeki senelerde bu organizasyona katılmasını tavsiye ediyorum. Seneye 50. yıl olacağı için daha özel bir organizasyon olacağı ve süper yıldız sporcuların çağırılacağı daha şimdiden konuşulmaya başlandı, haberiniz olsun.
Gelelim asıl konuya, biz oradaki atmosfere tanıklık edip eğlencenin tadını binlerce bisikletliyle birlikte çıkarırken kapatılan yollar yüzünden isyan eden arabalarına sıkışmış insanların feryatlarını bugün duydum. İşin aslı çok sinirlendim, bu şehir olimpiyatları isteyen bir şehir ve sözde spor sevdalısı insanlarız. Senede bir gün sadece bir kaç saatliğine kapatılan yollar için bu organizasyona küfürler etmek nasıl bir mantık, aklım almıyor.
Bisikletin çocuklara karne hediyesi olarak bakıldığı bir kafa yapısı. Bisikletin sadece çocukların bineceği bir eğlence aracı olarak görülmesi, kaç yaşında adamsın bisiklete binilir mi laflarını senelerdir duyuyorum zaten. Aynı kişilerle sohbet ettiğinde 'abi ne güzel hollandada belçikada adamlar bisikletle gidiyorlar işlerine keşke bizde de olsa' dediklerini de duydum, fakat yine aynı tipler göztepede yapılan bisiklet yoluna karşı çıkıp trafik sıkıştığı için yapımının durdurulmasını sağlayan tipler. Hayır küfür etmeyeceğim.
Dünkü antep gs maçının öncesinde çıkan olaylara bakıyorsun birde insanların eğlenip güzel vakit geçirdği bisiklet yarışına bakıyorsun. Hangisi spor, hangisi daha çok insana yakışıyor görüyoruz. Futbolda kavga gürültü her zaman oluyor yanlış anlaşılmasın dünkü maçı örnek olarak verdim, aynı gün gerçekleştiğin için.
Umuyorum bu yarışın prestiji artacak ve her sene daha iyiye gidip bu tarz organizasyonların üstesinden geleceğiz. Ve her sene daha iyiye gittiğini herkes söylüyor.
Hazır havalar düzelmişken unuttuğunuz bisikleti yerinden çıkarıp bir hafta sonu gezisi yapmayı deneyin. Arabayla gitmekten çok daha keyifli ve hızlı bir yolculuk olacaktır. Pişman olmazsınız.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Modern Duayenlik


Düşünüyorum, ileride duayenler büyük üstadlar falan çıkar mı diye. Bence insanlık olarak dandikleştiğimiz için artık öyle kolay kolay büyük adam yetişemeyecek. Kahrolası teknoloji hayatımızı bir moron gibi yaşamamızı istiyor, yani bunun için elinden geleni yapıyor. Çok iyi hatırlıyorum internet kafelerin mahallemize geldiği ilk zamanları. Mahallenin ruhunu öldürdü ve geriye oyun manyağı, dizi-film çılgını çocuklar ortaya çıktı. Bütün gün ipadle koşan çocuk mu duayen olacakmış şaşarım.
Hayır insanları küçümsemiyorum sadece biraz eleştiriyorum, yani niyetimin kötü olmadığını söyleyeyim. Şimdi yeşilay, sağlıklı hayat, organik beslenme, spor derken sağlıklı bir hayat  için çok uğraşmaya başladık. Bu tarz hayat aynı zamanda bize, çok oturdun bilgisayar başında git spor salonunda birazcık koş. Hızlı beslenme, şu ucuz yağlı yemekleri yeme, haydi biraz daha doğala dönelim doğayı sevelim. Böyle gider bu liste. Gayet güzel bir düşünce, fakat kafamızı nasıl besliyoruz, ona da iyi bakıyor muyuz. Ruh sağlığımız için stresten uzak durmaya özen gösteriyor muyuz. Yoksa vaktimizi televizyonun dandik, insana bir şey katmayan hatta aptallaştıran ve yalancı programlarına bakarak mı geçiriyoruz. Televizyonun sahtekar ve insanı cezbeden tuzağına düşüp canımızı mı sıkıyoruz.
Etrafımıza bakalım kitap okuyan, gazete okuyan yada farkında olan insanların konuşmalarına ve düşünce yapılarına bakalım. Bir de etrafımızda çoğunlukta olan 'nasıl koyduk ama bak neresi inledi bukalemunlar sizi' tadında yaşayan arkadaşlarımızın sohbetine dikkat edelim. 2-3 konunun dışına çıkamayan standart sohbetler mi istiyorsun, al etrafta bir sürü o tarz insan var. Evet plansız yaşayalım dedim, hayat doğaçlama daha keyifli olabiliyor dedim fakat amaçsız yaşanmamalı. Amaçsız insanların arasına karışıp gri bir hayat yaşayıp mutlu olamamak, fazlaca görüyoruz bu tarz insanları.
Bence insanları içkiden, kumardan, uyuşturucudan korumadan önce televizyondan korumak gerekir. Okuldan eve televizyonun karşısına kurulmak için koşan bir nesil olarak büyüdük ve daha kötü nesiller koşmaya devam ediyor. Sıkıcı eğitim sistemimizden ve yalancı medyamızdan bahsetmiyorum bile, herkeşlerin bildiği şeyler artık. Beynimize iyi bakarsak zaten diğer kötü alışkanlıklardan da korunup combo yapıyoruz şapşi.ha ha bu lafı sevmişimdir her zaman.
Neyse ben gidip biraz ayran içeyimde milli değerimizi bugün de koruyup gelecek nesillere aktarayım.
Zaten şimdi güzel levrek yok ki, nasıl duayen olacak üstad olacak bu çocuklar pehh. Ben belki olurum bi on sene önce yediğim levreğin tadı hala damağımda bak anlatayı...

25 Nisan 2013 Perşembe

25nisan


Ne var biliyormusun.sinsilik denen bir illet var.bu çakalların yaptığı ve bizim nefret ettiğimiz bir his.yada kişilik mi nedir bu sinsilik dalgası tam olarak bilmiyorum ama orroo..oto sansür devrede..
bugün kızdığım şeyi anlatayım kısaca, 49. cumhurbaşkanlığı bisiklet yarışının 4. etabını izliyordum ve yarış oldukça heyecanlı bir hal almıştı.tak son kilometrelerinde yayını kesen trt direkt olarak devletlümüzün konuşmasına bağlandı. senin 6 tane kanalın var git öbür kanalda istediğin konuşmayı canlı bir şekilde yayınla kardeşim, yarışı niye kesiyorsun. bisikleti sevdireceğim diyorsun deli gibi para harcıyorsun şov biznıs tadında bir yarış düzenliyorsun, bunu yayınlamaları için bile para veriyorsun, fakat kendi kanalın bunu yayınlamıyor. avrupanın orta yerinde yayın gidiyor.peh.
saygı işte böyle bir şey dostlar.biz saygısız nesiller ve insanlar olarak hayatımıza devam ettikçe hiç yol alamayız.eğer geçmişimizden örnek alacaksak öncelikle onların saygısını almalıyız, öyle boş boş bağırıp edep yahu demekle olsaydı keşke.
sinirliyim dostum çok sinirli.artık neye kızacağımı şaşırdım biliyorsun.kurallara dikkat edemiyorum, artık hep dikkatsizim.zaman beni öyle bir eritiyor ki.zaten kırk yaşında doğmuşum ben ekle yirmi üç seneyi hoppa..hiç bir şey kalmadı şunun şurasında.ben en iyisi kahvede esnafla atıp tutayım zamanı çoktan gelmiş geçiyor.
sinsilik havada kalmasın, işte bunlar hep sinsi insanlar be abi.konuştuklarıyla yaptıkları bir değil.onlar işte..neyse.çok zenginler çok..bir bunlar zengin bir de para verip aldığı birayı tam içmeyen adam..valla bak.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Değişime Kendini İnandırmak


Umursamazlığın en kötü yanı yalnız kalmak zorunda olmaktır. Bilmem doğru oldu mu cümle ama umursamaz olacaksanız yalnızlığa mahkumsunuz diyor burada ihtiyar. Hayatı paylaşmamak insanı yaşlandırır, gençlik iksiri nedir diye bir etrafınıza bakarsanız hep kalabalık bir hayat süren insanlar daha neşeli ve daha dinç kaldıklarını görürsünüz. Evde oturup düşüncelere dalan benim gibi manyaklarda çürüyüp gider kendini kahrederek.
O yüzden bu son zamanlardaki atağım, bu her gün bir yazı yazmak zorunda hissetmem. Artık kendime değiştiğimi göstermek istiyorum. Önce kendimi görüp, inanmalıyım ki çevremde olan biten insanları da buna inandırayım. Zaman hızla akıp giderken istediğimiz hayatı yaşayabilmek için yontulmak zorundayız. Dev bir kütük idim artık mobilya mı olurum yoksa fazla yontulup kürdan mı, onu zaman gösterecek.
Emin olduğum bir şey varsa o da hayallerimin peşinden daha hızlı koşacağım.
Selametle.

Gece vs Gündüz


Şüpheyle başlayan gün kesinlikle harika geçer. Şu güne kadar planları alt üst olmuş insanlarla konuşun ve size aynı şeyi söylesin. Plan yapmadan bir yerlere gidiyorsun, beklenti yok, sadece bilinmezlik var. Sonucunda kurduğun cümle içerisinde keşkeler, ahhlar vahhlar olmuyor. Beklentisiz, umursamazca bir tarz daha güzel oluyorya.
Sonra bana soruyorlar ileride ne olacaksın, kendini 5 sene sonra nerede görüyorsun. Aman senin sorunu sevsinler. Bu dünyayı sikine takmadan yaşayan adamlar mutlu bir şekilde yaşadılar ve ölüp gittiler. Ben niye kafamı yorayım önümüzdeki ay hangi kıyafeti alayım, arabama hangi jant takımı gider yada komşum beni nasıl daha çok kıskanırın yollarını. Hırsını da al monte et bir yerlerine.. Şöyle yapalım böyle yapalım, ay şunlar boklu, ay arkadaşım çok cici. Yalansın yalan. Sen ayakkabının orijinal olduğunu kanıtlamak için harcadığın çabanı başka şeylere harcasaydın şimdi tüm dünya el ele tutuşup şarkı söylüyorduk. Kodumun hırslı insanları, hepinizi sabun oldun gidin bu diyardan.
Sabah yazımı yazmak istiyordum fakat vaktim olmadı. Gece yazıları böyle nefret dolu oluyor artık geceler yoruyor beni. Geceleri çenem düşüyor sıkıntılar ortaya çıkıyor. Nasıl derler bilirsin, geceler gündüzden daha acımasız, dayanamıyorum.
Görüşürüz dostlar.

18 Nisan 2013 Perşembe

Çekinme Konuş


Ne kadar tanıyorum seni dostum? İçini göremiyorum gökkuşağı mı var yoksa fırtınalar mı içini parçalar.. Beraber gülmeyi mi istersin benimle yoksa ağlamayı mı. İkisini bir arada götüremezmiyiz sadece. Sadece denesek, en azından denesek be dostum. Ben güçlüyüm demek için mi bu kahkahalar, daha şiddetli ve biraz abartılı sanki.
Saklayacak bir şeyimiz yok biz günahımızla kabul ederiz bunu biliyoruz. Kaldırabiliriz aslında yapılanları, sineye çekebiliriz gerçekleri. Gel beraber çözüm arayalım diyemiyorsak yazıklar olsun bize. Olaylar son noktasına gelip te koptuğunda ve iş işten geçecek gibi olduğunda sorarız, Hey dostum neden ağlıyorsun.
Bir aklımda bulunsun, vereceğim cevabı düşüneyim,
Nasıl diyordu o şarkı, erkeklerde ağlar hemde nasıl ağlar..pardon yanarmış.. ama sonuç aynı oluyor işte..
Bugünlük bu kadar.

17 Nisan 2013 Çarşamba

17nisan


Göndermeler devrindeyiz. Herkeşler mesaj kaygısı taşıyan kıyafetler giyiyor. İnsanlara bak ben boş değilim demeye çalışıp büyük bir direnç gösteriyor. Neden yoruyoruz kendimizi haydi gelin ve hep bir ağızdan bağıralım 'yaşasın boşum'.
Kabul et istediğin filmlerin çoğunu izleyemedin, kitapların yarım kaldı, gidemedin o koylarda dinlenmeye. Herşeyi geçtim içinden gelenleri bile doğru dürüst bir şekilde aktaramadın.
Kendi adına konuş dediğini duyar gibiyim. O yüzden kendi adıma diyorum ki siktir lan buradan. Bu seansın amacına ulaşabilmesi için önce boş adam olduğunu kabul etmek gerekir. Şimdi ayağa kalk derin bir nefes al ve son zamanlarda canını sıkan ne varsa söyle gitsin. Haydi kus içindekileri.
Bitti.

30 Mart 2013 Cumartesi

İntiyar Mektubu


Bayadır yazmıyorum. İçimdeki boşluk bir balon gibi takvimle birlikte büyüyüp gidiyor.Neden kendimi bu kadar sıkıyorum bir bilebilsem. Günler boş geçeip giderken benim yaptığım tek şey uyumak oluyor. Yalanlardan saklanabildiğim tek yer orası. Bazen güzel bazen kötü sayılabilecek rüyalar ve bazen beni kahreden kabuslar görüyorum.
Uyumak istemiyorum artık. Gözlerim kapanıyor ama ben o yatağa gitmek istemiyorum. Orası benim saklandığım yer orası savunmasız olduğum ve küçük bir çocuk gibi davrandığım yer. Artık sıkıldım . Bu lafı her seferinde söylüyorum ama. Bitmiyor amınakoyim geçmiyor günler.
Yalanlarım o kadar büyüdü ve başını alıp gittiki artık uyanıp utanmak istemiyorum. Yüzümü kızartmaktan sıkıldım. Göz açıp kapayıncaya kadar nasıl böyle istemediğim böyle pislik bir insana dönüştüm ben. Her zaman soruyorum kendime. Kendime sorduğum yüzlerce soru var kendime söyleyemediğim cevaplar. Bana sorduğun sorunun cevabı yok diye üzülme lütfen. Ben kendime cevap veremeyecek kadar acizim çünkü.
Günlerimin nasıl geçtiğiyle igilenmiyorum, ilgilenemiyorum içimdeki köpek beni yiyip bitirmeye başladı.Artık dayanacak gücüm, saklanacak yerim kalmadı. Alkol bana cevap vermiyor. Bana cevap veren bir şey yok aslında şu anda.
Rüyada ağlamak diye bir deneyim yaşadım geçtiğimiz zaman içerisinde. İçimdeki çöplük o kadar kötüydü ki dayanamayıp gece yarısı kustum hepsini. Anlık bir rahatlama oldu fakat sabah kalktığımda yine yüreğimdeki taş oradaydı. Bir yere gittiği yok.
Sıkıldığım şeylerin listesini yapmaya kalksam burdan köye yol olur. Listenin başında ise yaşamak yer alır.
Hayır intihar etmeyi düşünmüyorum. Sürekli ölümü düşündüğüm için böyle karamsar bir yazı geldi içimden. Bunu bir yanardağın patlaması olarak düşün. Bence o da kimseye zarar vermek istemezdi.
Geçtiğimiz günlerde dostlarım çok güzel bir sürpriz yapıp yanıma geldi. Beni uyandırdılar ve tepkimi herkese anlattılar sonradan. Gerçekten o anlık çok mutlu olmuştum onları görmeyi beklemyordum o kadar kilometre uzaktan çıkıp bir sabah kapımda belirmişlerdi sonuçta. Öyle aşırı bir tepki normaldi fakat sonradan yine benim gün boyunca rezil ve bitik bir halde olduğumu söylediler.
Enerjimi kaybettiğimi farkettiğimde çok üzüldüm. Nereye gitti bu gülücüklerim bu esprilerim? Nereye koydum onları ve bulamıyorum. Bulamıyorum hiç bir şeyi.Sabah erkenden daha doğrusu bir kaç saat sonra hamama gideceğiz. Belki orada gözeneklerim açılırda bütün sorularımın cevabını bulurum. Depresyon mudur ne boktur zor zanaat amınakoyim.
Follow my blog with Bloglovin

28 Ocak 2013 Pazartesi

Birinci Yıl Durum Raporu



Önceleri arkadaşlarımla eğlenmek için hikayeler uydurup gülmek için yazıyordum. Sonra arkadaşlarımdan ayrı düştüğüm için buna ara vermek zorunda kaldım. Uzun bir kaç yılın ardından içimdeki yazma isteği yeniden parlamıştı sanki. Bir gün okuldan geldim ve oturup bir çırpıda içimden geldiği gibi bir yazı yazdım ve bunu facebook'ta paylaştım. Yeni yazılar yazdıkça paylaşmaya devam ettim fakat her seferinde daha çok kısıtlandığımı- ya bunu yazmayayım, küfür etmeyeyim- hissedince arayışa geçtim ve ilk yazılarımı yazıp eğlendiğim bir arkadaşımın tavsiyesiyle açtım bu sayfayı. Bir sene geçmiş olmasına rağmen bana daha uzun bir süreydi gibi geliyor.
İlk zamanlar için sloganım 'meraklısına kendi halinde bir takım düşünceler' tarzında bir cümleydi. İddiasızdım. Öyle olmak gerektiğini düşünüyordum çünkü hiç bilmediğin hiç tanımadığın insanların arasına katıldığın zaman efendi olup susman gerekir. Ortamı süzmen gerekir diye düşünürüm ve uygularım. Bu zaman içerisinde pek çok tecrübe yaşadım istediğim çoğu şeyi elde ettim diyebilirim. Bu seneki amacım kendimi geliştirebilmek ortamı tanıyabilmek ve okunursam da ne ala idi.
Zaman geçtikçe olumlu tepkiler aldıkça dozunda eleştirilerle karşılaştıkça ve çeşitli blogları takibe alıp okuyup gezdikçe yazmaya ve kendimi geliştirmeye daha çok çalıştım. Yazma hevesimi kamçılayan en büyük etkenlerden birisi şüphesiz blog yolculuğuna beraber çıktığım arkadaşım oldu. Onunla tatlı bir rekabet içerisine girmek -ben daha güzel betimlerim, daha güzel duyguyu hissettiririm, zaman tutarak doğaçlamanın kralını yaparım ulan diye birbirimize takılmamız- beni besledi diyebilirim. Burasını ciddiye alıyorum. Facebookta resim ve şarkılarımı, twitterda saçmalıklarımı ve burada ise duygu ve düşüncelerimi özgürce, içtenlikle yazıyorum ve sizlerle paylaşıyorum. Her ne kadar bazı insanlar 'blogger' için eski tadı yok diye konuşsalarda ben oldukça keyif alıyorum ve gördüğüm kadarıyla sizlerde öyle.
Bu süre zarfında bazı tespitlerde bulundum kendimce. Artık istediğim daha fazla okunabilmek ve daha fazla insanla iletişime geçebilmek. Ne kadar çok insan o kadar fazla yorum ve kendini geliştirebilme imkanı diye düşünüyorum. Tabiki bu koşullarda bunu başarabilmem zor. Genelde uzun yazılar çıkıyor ortaya ve 'eski çıktıklarım' tarzında yazılar olmadığı için beklediğim başarıyı yakalaması zor. İnsanların neyi okumaya değer bulduklarını biliyorum herkes biliyor zaten, bazen piyasaya oynamayı deniyorum, bu sefer içime sinmiyor yazdıklarım. Aşk, kadın ve şarap üçgeninde binlerce hikaye yüzbinlerce etkileyici sözü hepimiz yazarız canım. Bu konuda kitap yazmak ve bunun satması, bana garip geliyor. Ben neden başarılı olmayayım. Zira yolculuğa çıktığım arkadaşım şu anda epey başarılı ve hatırı sayılır bir okunma sayısı var. Sky is the limit gibi gazlayıcı bir sözle bu yazının sonuna geleyim yeter konuştum.
Burada yazmaktan keyif alıyorum ve uzun bir süre daha yazmayı düşünüyorum efendim. Amacım daha çok insana ulaşabilmek ve ortak bir frekans yakalamak, bir tarzı tutturabilmek ve bunu insanlara kabul ettirebilmek. Bunun için çalışmayı ve yazmayı bırakmayacağım. Umarım herkes aradığını bulur. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Başka bir yazıda görüşmek üzere.
Sağlıcakla.
Bunu dinledim yazarken paylaşayım istedim.

26 Ocak 2013 Cumartesi

Dükkanlı Yazı


Neredeyse her gün aynı yolu kullanıyorum. Bir dükkan var beni üzen bir dükkan. Bazen üzmüş bazen gülümsetmiş bazen birisini hatırlatmış.
Hiç alışveriş yapmadığım içine dahi girmediğim bir dükkana karşı nasıl bir nefret besleyebilirim ki. Aslında nefret değil sadece neden bu dükkan burada diye kızgınım o kadar.
Öylece gözüme takıldığı zamanlar oldu bazen bir iç çekiş yaşadım oradan geçerken. Kahrolası dükkanda çalışanları bile tanımıyorum halbuki.
Zaman geldi oradan geçerken sevindiğim ve içten içe gülümsediğim anlar oldu. Yalan yok. Yaklaşık yarım saatlik yolculuğun nasıl olurda bir kaç saniyelik kısmı üzerine bu kadar kafa yorarım. Nasıl olurda aklımda kalır yüreğime işlenir o anlar.
Zaman geçti gitti ben orada takılı kaldım. Bir şey düşünebilseydim belki farklı olurdu, ama beynimin durduğu zamanlardı işte. Yolumu değiştirmedim hala aynı şekilde gidiyorum. Bazen fark ediyorum orayı ve kendime gülüyorum.
Tanımadığım bilmediğim sadece gördüğüm bir dükkan beni nasıl bu kadar konuşturabildi. 'Platonik' bunu nasıl başarmıştı?
/ hasta ettin beni ihtiyar, simgesel yazı yazıcam diye iyice batırdın yepisyeni sayfayı./
Sağlıcakla


19 Ocak 2013 Cumartesi

Delilik Müessesesi



Üniversiteye hazırlık zamanı hedefleri ve hayalleri olanlar için oldukça zor geçer. Senelerce boş verip öyle göz ucuyla derslere katıldıktan sonra bir sene bir buçuk sene içerisinde askeri disiplinle ders çalışmaya başlarsanız devreleri yakarsınız. Bir süre sonra ya testler alıp başını gider yada aklınız. Sinirler gerilir çatışmalar çıkar hem kendi içinizde hem de arkadaşlarınız arasında.
Ben rahatlamak için kitap okuyordum, her test molasında olsun normal molalarda olsun. Alışkın olmadığım bir şeydi bu kadar stres, bunu kaldırabilmek için yaptığım şeylerden birisiydi okumak. Zaman geçtikçe artan baskıyla birlikte anneme bir psikologtan randevu almasını istedim. Öyle konuşmalar -neden, bir problemin varsa bize söyle(klasik ebeveyn yaklaşımı), bizde senin arkadaşınız (ne o klasik ebeveyn yaklaşımı) e hadi siktirgit o zaman(modern yaklaşım)- sonra ben de vazgeçtim zaten psikoloğa gitmekten. Sadece kitap okumaya verdim kendimi, ders çalışmadım sonrasında zaten 'aa buraya puanım tutuyormuş lan dur yazayım' diyerek bir okula gittim.
O zamanlardan kalan bu psikoloğa gitme hevesi son günlerde tekrar ortaya çıktı. Acaba deli olabilir miyim diye düşünmeye başladım. Bazen kendime deli olur anti sosyal kişilik bozukluğu olur obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olur asperger sendromu olur bildiğim bütün  tanıları koydum. Bu herifte kesin şöyle bozukluk başlangıcı var diye kendi kendime konuşurken çoklu kişilik bozukluğu tanısını da koyuyordum ki aklıma ikizler burcu olduğum geldi. Rahatladım.
Sempatiklik için 'ay ben biraz deliyim galiba' demek için değil yada ilgi orospusu gibi davranmak için değil.'Ay ben biraz şizofrenim, deliyim şöyleyim böyleyim' Ne yapıyorsun bir tane direksiyon bulup bütün mahalleyi onunla mı dolaşıyorsun. Deliymiş. Sen kesin çok şapşalım ya diyerek fotoğrafta paylaşıyorsundur öküz.  Biraz merak ettiğimden ve biraz da 'ya doktor söyle bir şeyin yok de işime gideyim' demek için psikoloğa gideceğim galiba. Ama haftaya da gel diye diye yüz bölüm sonra 'hee bir şeyin yokmuş senin ya dosyalar karışmış' gibi adeta bir diziye dönmesinden korkuyorum. Sonuçta motor değil ki açıp kaputu baksın meme yapmış bu desin.
Diğer konu diyelim deliyim veya delisiniz. Bunu tahmin edebilir miyiz? Etrafımda inanılmaz derecede deli var ve gördüğüm kadarıyla hepsi halinden memnun ve büyük ihtimal onlara göre biz deliyiz. Akıl dediğimiz şey zaten bir kavram, görünmez, duyulmaz bir şey. Şimdi senin aklından zorun var moruk, zihinden problemin var senin haydi çöz bakalım boş bir havuzu 2 muslu... Neden diğeri boşaltıyorsa israf ediyorsa zaten.  Bu tarz hastalıkları yada problemleri anlamak yorumlayabilmek, tedavi edebilmek  büyük mesele diye düşünüyorum.
Bir de ambulance ile gelip deli gömleği giydirdikleri sahneler var filmlerde dizilerde..
Akıl sağlığı önemli, herkese 'akıl'lı günler'.
Deli değilim beeeeen...
Sağlıcakla.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Laboratuvar Diye Aldatılmış Nesiller



Ortaokulda bir gün hocamız geldi ve haftaya laboratuvara gideceğimizi söyledi. Acaip heyecanlandım, mutlu oldum, neden olmayayım boru mu bu laboratuvar bu. Genelde personel harici girilmeyen yerlere girme isteği vardır, içeride ne yapıyorlar lan bunlar diyerek. Diğer yandan filmlerin ve çizgi filmlerin etkisiyle gözümüzde epey büyüttüğümüz bir yerdi. Üst sınıflar hep giriyordu laboratuvara ve Allah bilir ne biçim eğleniyorlardı. En azından ben öyle düşünüyordum. Lanet olsun hey profesör denek no b34c67 laboratuvardan kaçmış. Lanet olsun Tomi sadece o mutanta dikkat etmen gerekiyordu. Yada çok gizli bir proje üstüne çalışırken bir kaza olurda salgın bütün şehre yayılır sonra süper kahramanlardan birisi bizi kurtarır. Yada aşırı derece radyasyona maruz kalıp hulk falan oluruz. Bi ton düşünce. Daha ismini söylerken bile bir şeyler icat edeceğine yada bulacağını düşünüyor insan.
Deney önemli diyerek kitapta resmi olan soğan hücresini birde mikroskoptan bakıp 'evet doğru söylüyorlar bitkilerin hücresi köşeliymiş hakketten' dedik o kadar. İç organlarının bir kısmı kayıp olan adam sadece en başta şaşırttı bizi o kadar. En azından hababam sınıfındaki patlamalar tarzında bi heyecan olsaydı iyi olurdu. Sadece soğana baktık sonra kaynatmalı bir deney yaptık ama nasıl olduğunu unuttum. Onun dışında laboratuvar deyince aklıma gelen tek şey tepegözdür. Çünkü o kalın perdeleri kapatıp paso yazı yazdık anasını satim. O zaman için büyük cihazdı be oğlum diyebilirsiniz ama ben hep uyuz oluyordum, aptal cihazın tekiydi. -Yazdınız mı haydi daha 3 sayfa var çocuklar hızlı yazın. Hocam ben hulk diyorum sen mitokondri ve golgi aygıtı önemli sınavda sorarım diyorsun. Kandır bakalım şimdiki çocukları tepegözle bakalım. Kıçıyla gülerler.
Zaten neye anlam yükledik sonradan üzüldük, neyi bekledik hep içimizde patladı. Ama o zamanın simit gazozu gibisi yoktu be..

İnternet Beni Yavaşlatma



-Bir kaç harfin üstüne basıyorum. Sonra düşünüp geri alıyorum hepsini. Anında tertemiz bir sayfa çıkıyor karşıma. Hata mı yaptın önemli değil canım tek bir hareketle tertemiz oldu her şey. Bu rahat durum benim için önceleri büyük keyif verirken son zamanlarda canımı sıkmaya başladı. Bu akşam bir test yaptım ve arkadaşımın bana hediye ettiği ajandaya bir şeyler karaladım. Hoşuma gitti, o kadar keyifle yazdım ki bazı bayat esprilere bile gülmekten bazı harfleri yamuk yumuk yazdım. Hoş, yazım doktor yazısından hallice ya.
İnternet beni beslediği kadar zararlı ve daha çok aptalca şeylerle vakit geçirmemi sağlıyor. Mizahi olarak son moda nelere gülünür ne konuşulur diye takip etmek gerekli çünkü. Beraber gülmek zorundayız çünkü başka ortak bir noktamız yok. Aynı yolda yürüyor olmamız aynı sıralarda oturuyor otobüste seyahat ediyor yada her ne kadar alanı ortak kullanıyorsak işte, bunların bir önemi kalmadı diye düşünüyorum. Canımı sıktın ben kulaklığımı takıp kendi dünyama, o renkli yada karanlık şatoma geri dönüp bir kaç soytarı öldürmeliyim. O yüzden sadece haberim olması için takip etmek gerekirse gülmek geçmek ve yeri geldiği zaman 'evet biliyorum ben onu bende gülmüştüm' diyebilmek için yapıyorum bunu. Bu arada fazlasıyla gereksiz bilgi alıyorum ve hepsi birbirinin aynısı şeyler okuyorum. Okumak zorunda bırakılıyorum. Bu yüzden blog alemine kaçtım zaten ama twitter beni kötü yönde etkilemeye devam ediyor. Kapatmakta istemiyorum ileride lazım olur diye atamadığım kap gibi şu anda hem fazlalık hem bir ihtiyaç.
Batının iyi yanlarını alalım evet ama teknolojininde iyi yönlerini alalım ve kullanalım. Şimdi buraya yazabilmek ne kadar kolay ve rahatsa başka bir açıdanda o kadar zordur. Zor olan kısmını açıklıyorum, max barry adındaki yazar ironi kitabının sonunda herkese teşekkür ederken şöyle bir cümle kuruyor; çoğu zaman yazarlık, tek başına bilgisayarın başında oturup mayın tarlası oynamaya dalmamak için kendinizle savaş vermek anlamına gelir. Sonuçta bizlerde kendi içimizde yazarız. Yok bu çok kendine güvensiz bir cümle oldu. Bizler yazarız sonuçta pek çok kişinin aksine bir şeyler üretebilmek, paylaşabilmek için çalışan insanlarız. Biraz yazarızdır heralde. Bazı notları kalem kağıt ile almakta fayda var diye düşünüyorum. Neyse sıkıldım.
Şöyle bir not aldığımı gördüm defterime, hayır bunun adı aşk değil dostum. Bunun adı takıntı. Takıntılı beyin, rahatsız beyin, hasarlı beyin. Öylece konuştuğumuz bir sohbetin içinden bir kaç cümleydi sadece. Bence içten. Ve her zaman içten gelen şeyleri severim.
Sağlıcakla.

-Bugünün soytarısı yarının kralı resmisi.

1 Ocak 2013 Salı

Yılbaşı Neydi? Yılbaşı Boş Muhabbet idi

Kalabalık. Sevmem. Daha çok sahil kenarında yıldızları seyretmeyi severim. Soğuğu severim ama ayaklarım üşüyünceye kadar. Kırmızıyı severim ama kahverengi daha çok beni anlatır, daha çok benimserim kahveyi ve rengini. Örnek aldığım ve kendimle özdeşleştirdiğim karakterler ve insanlar var. Hepimizin vardır. Hepimizin olmalı. Bu önemli değil.
Geçen yılbaşını hatırladıkça insan büyüdüğünü hissediyor. Önemini kaybeden şeyler arttıkça insan ölüme bir adım daha atıyor sanki. Önem verdiğimiz şeyler değişiyor dahası azalıyor. Geçen yılbaşında neyi özlüyordum neye önem veriyordum. Neyi düşünüp hayaller kuruyordum diye düşünüyorum sadece. Bu sene çok fazla hayalle geçti çok fazla güzel anı ve kavgayla. Aslında bakarsan benim için kıyametin koptuğunu düşünüyorum. Düşünmemem için bir sebep yok gibi. Daha kötüsü olamadan bunu bilemeyiz ama şimdilik düşüncem bu.
Neyse biraz yılbaşından bahsetmek istiyorum. Bence yılın en kötü günü. Herkesin sapıtmak için bahanesi olduğu bir gün nasıl güzel olabilir ki. İnsanların eğlenmek için bahanesi sadece yılbaşı olabilir mi. Yeni yıla giriyoruz tamam takvim değişiyor ama kararlarımız bir hafta sonra eski haline dönecek zaten. Bence yılbaşı tam bir rezalet. İnsanların içip sapıtması, kusması, kavga çıkarması falan. Yılbaşında dışarı çıkıpta pişman olmayan insan tanımıyorum. Eğer ki eğlenmek, içki içmek, sapıtmak, yoldan çıkmak istiyorsan ve bu günü bekliyorsan sen ne kadar dandik bir adamsın.
Bu gece biraz dolaşıp insanları izledim sadece ve canım sıkıldı. Takvim değişti diye bu kadar aptallaşmanın manası yok. Eğer aptalca davranmak istiyorsan her zaman davran yani ne olacak. Neyse boşver moruk.
Herkes diğer yılbaşına kadar güzel vakit geçirmeye baksın.. Zamanı yakalamaya çalışalım sadece.. Yada siktir et moruk olduğumuz gibi kalalım işte..