28 Şubat 2012 Salı

Güneşi Yakalayamadım Yine


Kalkıyorum ve görüyorum ki artık sabah değil
Güneşi kaçırmaktan bıktım, çok yazık bana
Ben geceyi bile yakalayamıyorken güneş neden terketti beni?
Geriden gelmek nasıl bir şey sordum kaplumbağaya
Sonunda yarışı kazanacağımı fısıldadı kulağıma
Hayır ben memnun değilim bu yolun sonunda bir duvar
Daha hızlı çarpmam için çabalamış çevremde insanlar
Neyse kahvaltı edemedim bugünde
Pakedi çoktan açılmış bir bisküvi, yemeye çalışıyorum
Her aynaya baktığımda o yorgun adamı görüyorum
Markete gidip birşeyler almak zorundayım hayat memat meselesi
Şarjı günler öncesinden bitmiş telefonumu arıyorum yine
Belki bir haber gelir diye
Yıldızlara selam veriyorum yine kaydı bir tanesi, aman
Suratımda yastık izleri ile yürüyorum saçlarım kalkmamış hayret
Uykusu gelirken dostlarımın benim afyonum yeni patlamış
Gecelerin adamı olmak böyle bir şey değilki
Evde yine bir sessizlik hakim herkes gitti
Yine istediğimi söyleyemedim
Boş konuşmanın ötesine geçemedim
Üzülüyorum bazen kendime
Sonra aklıma geliyorum
Siktir et diyorum
Anlamam ki

24 Şubat 2012 Cuma

1.Eskişehir Şarap Festivali


Bugün kapılarını açan Eskişehir şarap festivalinde biz de arkadaşlarımızla yerimizi aldık. Festival Eskişehir Tepebaşı belediye başkanı Ahmet Ataç'ın konuşması ile kapılarını açtı.Dünyada Türk şaraplarının yeri ve önemini anlamamız açısından önemli bir organizasyondu.Turizm'in geliştiği ve farklı yönlere doğru kayması ile artık deniz kum güneş'in ötesinde birşeyler yapılması gerekiyordu zaten.İnsanlar farklı tadları denemek için o kadar yollar gidiyorlar fakat gastronomi'nin önemi daha yeni anlaşıldı .Bizde yeni gelişmekte olan bu alanda payımıza düşeni alabilmek ve kültürümüzü tanıtmak için atağa kalkıyoruz yavaş yavaş.
Sevindirici haberler okuduğum oluyor bazı restoran'lar michelin yıldızı almak için başvuru yapmışlar.Ayrıca dünyaca ünlü Food & Wine dergisinde istanbul tanıtılmıştı.Tanıtım için her sene belirli kaynak ayrılıyor bakanlık tarafından fakat en etkili tanıtım yolu bu tarz etkinliklerdir.Zaten yeterince desteklenmeyen bağcılar ve şarap üreticileri kendilerini bu tarz organizasyonlarda gösterebiliyor.İşin garibi organizasyona talep beklediğimden çok azdı.Belki festivalin ilk günü olduğu içindir, tahmin ediyorum hafta sonu daha kalabalık olacaktır.
Yerli üretim şaraplarımızın ne kadar kaliteli olduklarını görmek istiyorsanız bu fırsatı sakın kaçırmayınız derim.Haftasonu için ideal bir kaçamak olabilir.Umuyorum ki bu organizasyon devam eden bir gelenek halini alır ve uluslararası arenada saygı değer bir yer edinir.
Gözümüze takılanlar
Doluca Grenache 2008 festivalin yıldızıydı diyebilirim.
Kavaklıdere Egeo rose, sevilen R Cabarnet Sauvignon & Syrah ve kayra kalecik karası rose, yaz aylarının bir an önce gelmesi gerektiğini bir daha hatırlattı bize.
Vinkara Chardonnay ise beyaz favorimiz olarak notumuzu aldık.
Çok daha fazlası için Haller Gençlik Merkezine uğrayıp tadım yapabilirsiniz. Bir kaç fotoğraf paylaşmadan olmaz tabi.
Son söz: Hancı bize şarap ve kadın getir.Tabi o dönemler eskide kaldı bak nereden nereye.Bir de aşkın şarabını sordum o neşe fıçılarında bekliyor hala dediler seni bulur de di ler..Dediler ki hayat güzel..:)


20 Şubat 2012 Pazartesi

Cunda'ya Özlem


Azizim
Yılın en soğuk zamanları geldiği zaman içimi bir hüzün kaplar, sıcakları özlerim.Son zamanlarda evimizin soğuk olmasından ötürü bu özlem bir arttı bir coştu.Nedenini bilmiyorum yani mukavvadan bir evde mi oturuyoruz yoksa?Dokunuyorum yok hayır bildiğin tuğla, kombiyi kökleyince anca ısınıyor evimiz. Bahsettiğim taş çatlasın 70 metrekarelik bir ev ki bu en iyimser rakam. Biz kutu gibi evde üşürken, her gün 'ulan keşke güneyde bir yerde yaşasaydık' diye düşünmeden edemiyoruz. Güneyden kastımız Antalya değil  daha güneyi olmalı; Ekvator olabilir Latin Amerika hay hay. Düşünüyorum da sürekli şort tişort gezmek harika olur gibi geliyor. Bütün sene bronz ten bedava, diyelim kübaya gittin puro mu dersin rom mu dersin eğlence mi dersin artık ne ararsan. Brezilya, başımın üstünde yeri var hafızalarımızı tazeleyelim snoop dogg-pharrell beautiful klibini. Anladın işte bütün gün sambasıydı çaçasıydı derken formumuzu koruruz. Keşke samba okuluna gitseydik bak şimdi canım çekti.Ulan devamsızlık biter, bakın ülkeye bir tane samba okulu açın başarıyı görün.Dersten çıktın canın sıkıldı atla amazon minibüslerine şehir merkezinden git biraz temiz hava al 3-5 timsah resmi çek dön.Yağmuru pis oranın diyorla ama ona da katlanırsın artık.
Neyse konudan saptım benim anlatmak istediğim özlem Cunda Adası özlemidir.Bilenler, gitmiş olanlarımız vardır elbette müdavimleri çoktur. Bende her yaz 3 bilemedin 9 kere gitmeden rahat edemem. Alibey adası diye geçer tabelalarda fakat Cunda isimi daha popülerdir.Ali Çetinkaya'ya ithafen adı değiştirilmiştir, zaten Ayvalık'a yolu düşmüş kişiler bu isime sıkça rastlarlar.Kurtuluş savaşında ilk kurşunu atan kişi olarak kabul edilmiştir.İnkilap tarihini senelerce tekrarladık biliyoruz tamam.
Şimdi ben emekli olduğum için öyle gürültülü yerleri sevmiyorum.Bana desen ki Ibiza köpük partileri gelmem, huzurumu bozmak istemem.Keyif adamıyım, hafif bir müzik olsun hoş sohbetimizi yapalım envai çeşit mezelerden dilediğimizi seçelim mehtap bize gülsün biz ona bakıp aşka dalalım gibi.
Bilinenin aksine Cunda pahalı bir yer değildir bunu baştan söyleyeyim. Ortalama tatil beldesi fiyatlarında diyeyim. Her turistik mesken gibi burada hediyelik eşya satan çarşı bulunmaktadır. Genelde bir dondurma lokma alıp bu çarşıda gezmek için gidenler çoğunluktadır.Ya da Taş Kahve adıyla hizmet veren butik otel-kafe'de oturulur.(tarihi çok eskiye dayanır Taş kahve'nin akşamları yer bulmak kolay değildir)Sahile paralel giden bir sokak üzerinde çeşitli restoranlar dondurmacılar bulunur.İçeriye doğru giden dar sokaklarda kendinizi kaybedip başka restoranlar bulabilirsiniz.Ben illa deniz görücem diye düşünmüyorsanız ara sokaklardaki mekanlar daha güzel gelir bana  ve çok güzel müzikler dinleyebilirsiniz.Sahil tarafı restoranlarında müzik çalmıyor maalesef. Nedenini bilmiyorum.
Hele bir damla sakızlı kurabiyesi vardır aman aman derim denemeden dönmeyiniz sahile paralel 2. arka sokakta bulunur yanılmıyorsam. Hatırlamaya çalışıyorum sokak sokak yani böyleydi.Yok biz club genciyiz eğlenmeden olmaz diyorsanız onlarda adada mevcut. Ben sevmem gürültüyü yanar döner ışıklı gece hayatını orası ayrı. Eğer ki gündüz vakitlerinde gittiyseniz aşıklar tepesi diye bilinen yerde bir yel değirmeni bulunur. Yolda giderken görebilirsiniz zaten.Restore edilmiş bir kütüphanedir aslında orası.Müthiş bir manzara eşliğinde keyfinize bakıp çayınızı yudumlayabilir ve neden buraya aşıklar tepesi denmiş sorusunun cevabını öğrenebilirsiniz.
Gecesi ayrı güzel gündüzü ayrı güzel bir yerdir Cunda.Herkes farklı görür farklı bir tat alır ve herkese hitap eder bu güzelim yer.İster balık restoranına gidin ister taş kahveye yada değirmene.Eminim ki sizde büyük keyif alacaksınız.
Not:Özellikle restoran önermek istemiyorum fakat iç  sokaklardaki mekanlarada bakmadan bir yere oturmayınız.Adisyonları kontrol etmeden hesap ödemeyiniz derim.
Yelken kulübünden arkadaşlarla bir levrek yemiştim 76'da hiç unutmam tadı damağımdadır...Tabi şimdi çok bozuldu eskiden bu kadar kalabalık değildi..
                      Yel değirmeninde çekildiğim güzel bir fotograf

                                         

19 Şubat 2012 Pazar

Bir Kitap Bin Ağıt


Şiirleri seviyorum ve yazmaya çabalıyorum içimden geldiği gibi.Başlı başına bir yetenek ve çok zor birşey benim için.Yazma hevesimin olduğu senelerde bende yazıyordum içimden geldiği gibi.Fakat o zamanlar daha çok nefret söylemi içeriyordu yazdıklarım,  bunun sebebi rap müzik daha doğrusu 'gangster rap' ile büyümüş olmamdı.Abilerimiz sayesinde tanıştık ve kasetlerden dinliyorduk durmadan.Ne dediklerinin bir önemi yoktu başlarda fakat zaman geçtikçe neden küfür ediyor bu adamlar diye sorgulamaya başladık haliyle.Kendi çapımızda araştırıyorduk tabi google'dan haberim olmadığı zamanlara denk geldiği için zorluklar yaşamadım değil.İnternet hayatımıza iyice girmeye başladıktan sonra forumlarda çok vakit geçirmeye başladım, tabi zarganda yok o zaman sarı küçük sözlükle ne kadar anlayabilirsen artık.
Sonradan elime bir kitap geçti Tupac Shakur-Bir Asinin Ölümü.Senelerce araştırmaya çalış oradan buradan yalan bilgiler derken bu kitap beni o kadar sevindirmiştiki anlatamam.
Hayatınızda en çok dinlediğiniz düşüncelerini örnek aldığınız ve hayatını öğrenmek istediğiniz adamın kitabını buluyorsunuz.Herneyse bu kitapı tanıtmak istedim bugün.İlerleyen zamanlarda zaten bu gangster rap ve müzik konusunda durmak istiyorum.Benim fikirlerimde büyük etkisi olmuş bir üstad ve bilmeyeniniz varsa biraz araştırma yapabilir.

Arka kapak
Tupac Shakur, gelmiş geçmiş en büyük şarkıcı değil, en büyük besteci de değil; fakat Tupac Shakur , kısacık yaşamında müzik yaptığı , küfürlü konuştuğu, annesi Kara Panterler üyesi olduğu, sıradan olmayı reddettiği, ama en çok da siyah (yani farklı) olduğu için sürekli kovalandı, itilip kakıldı; sonunda da vurulup öldürüldü.Türkiye gibi bir ülkede Tupac Shakur gibi geniş kitlelerin  fazla tanımadığı bir hip-hop şarkıcısının yaşam öyküsünü anlatan bir kitabın çıkarılmasının nedenini merak edenler, konuya tam da o noktadan bakmalılar.Tupac Shakur, kararlı hoşgörüsüz odaklar onu hiç rahat bırakmadılar.Sonunda da (belki ucuz bir 'canki'ye bir kaç bin dolar vererek) onu temizlettiler.Böylece Amerikan beyaz, anglo-sakson, protestan ahlakı rahat bir nefes almış oldu.
Bu kitabı okuyanlar, Tupac'la ilgili övgülere ya da yergilere rastlamadıklarını fark edeceklerdir.Kitabın yazılış amacı da o değildi zaten.Bu kitabı yazan da,basan da, satan ve okuyan da herşeyden önce 'farklı olma hakkı'nı savunan insanlardır.Çünkü bir toplum, farklı olana sevgi ve saygı olmasa bile, hoşgörü göstermeyi hayatın çok önemli bir kuralı olarak benimsemezse, ne Amerikalılar'ın 11 Eylüller'i bitecek bu dünyada ne de Türkler'in 20 Kasımlar'ı...
Sabri Kaliç
Farklılıklarımızı hoşgörüyle karşılamalıyız saygılı olmak zorundayız.Ders çıkarmamız gereken bir hayat hikayesi.
Son olarak şiir konusuna gelince ise şimdilerde daha duygusal şeyler yazıyorum ve en çok sevdiğim 2pac'ın en çok sevdiğim şiirini de yazmazsam olmaz.
I CRY
Sometimes when I'm alone
I cry,
Cause I am on my own.
The tears I cry are bitter and warm.
They flow with life but take no form
I cry because my heart is torn.
I find it difficul to carry on.
If I had an ear to confiding,
I would cry among my treasured friend,
but who do you know that stops long,
to help another carry on.
The world moves fast and it would rather pass by.
Then to stop and see what makes one cry,
so paintful and sad.
I cry
and no one cares about why.



18 Şubat 2012 Cumartesi

Otobüsle Kavgalıyım


Uzun süredir yazmak istiyorum aslında yollar üzerine ve her seferinde hoşuma gitmeyip yarım bırakıyorum.Uumarım bu sefer yolda bir yerde düşürmemişimdir ilhamımı.Çünkü yolda çok düşündüm şöyle olursa bu olur diye hayallere daldım.Ne güzel oluyor camdan dışarı bakıyorsun hiç bilmediğin yerler kimin baktığını bilmediğin camlara bakıyorsun öyle akıp gidiyor hayat.Sende hayaller kuruyorsun çalan müziğe göre veriorsun coşkuyu.Öncedende yazdım yola çıktığım zaman mp3 player ım yanımda hazır bekler ve bana eşlik eder beni mutlu eder bazı yerlerde gözlerim yaşlı olur.En son 2 sene önce yaz okuluna kaldığım zaman acaip bir hayatım oldu bir akşam evde tek başıma otururken ertesi gün yola çıkıp akşamında discoda pek çok arkadaşımla beraber takılıyordum.Bir akşam eskişehirde sıkıntılar içinde boğuşurken öbür akşam cundada sevdiğim insanlarla birlikte felekten bir gece çalabiliyordum.Bu benim için cehennem ile cennet arasındaki yolculuk gibiydi resmen.

Bir gün otobüse binmeye doğru giderken depeche mode- wrong çaldı ve gözlerim doldu sinirlendim yine yalnızlığa gidiyorum diye cdyi teypten çıkartıp dışarı fırlattım.Zor günlerdi tabi hiç içinde olmasada yola çıkmak zorunluluğunun olması çok kötü birşey...Eskiden beridir otobüsle husumetim var zaten, daha çocukken neredeyse her hafta karşıya gidiyorduk (istanbul asya-avrupa yakası, karşı taraf dediğimiz)
Dayımlar karşıda oturuyordu ve bizde gidiyorduk otobüsle o kadar zorduki hep beni araba tutardı delicesine kusardım yollarda midem kaldırmazdı artık annemde hep 'bak cami' diye benim dikkatimi dağıtmaya çalışırdı.İşe yarardı tabi minareler çok uzaktan dikkatimi çektiği için bir süreliğine iyi gelirdi hatta bazı yüksek binaların kaç katlı olduğunuda sayardık ama ben yinede bir yerde dayanamayıp kusardım.
Allahtan geçti çok zaman önce bu huyum fakat insanı araba tutması çok kötü bir şey hayatı zehir ediyor resmen.Toplu taşımaya olan inancımı sarstı tabi bu kötü anılar ama ben yılmadım yollardan vazgeçmedim.Sevdim hep farklı yerleri görmeyi istedim o bilinmezlik yokmu hiç bilmediğin yollar acaba burası nereye çıkıyor demen..
Güzel şeyler severim, ehliyetimi aldıktan sonra daha güzel bi hal aldı benim için araba sürmeyi çok severdim ve şansıma uzun yol şöforü gibi yollara çıktığım bir yaz var ki hiç unutmam.Aslında otobüsleride severim o çıkardıkları 'tıss tısss' ses yokmu hasta olurum ve kullanmayıda istemişimdir çocukluğumdan beri.Ama iş arka koltuklarda oturmaya gelince nefret ederim.
Şehir dışında okuduğumuz için yollar bizim arkadaşımız zaten ve sürekli tren kullanan birisi olarak halimizden çok memnunduk.Taa ki trenler kalkana kadar.
Duymuşsunuzdur haydarpaşadan seferler sona erdi hızlı tren çalışması için ve pek çok insanı etkileyen bir olay oldu bu.Hem maddi hemde manevi olarak mahvolduk diyebilirim.Daha 1 ay önce güney ekspresi ile 6.50 liraya evimize gidiyorduk hemde yata yata diyebilirim.Tabi genelde ekspresleri kullanıyorduk ama güney ekspresinin havası bir başka oluyordu tabi fiyatıda öyle.Daha geçtiğimiz perşemde günü otobüsle gelmek zorunda kaldım ve 35 liraya hemde sallana sallana rezalet bi halde gelene kadar yayık ayran oldum.Çok kızdım demir yollarına nasıl olur diye fakat yapacak birşey yok hızlı tren yapımı için bu çile çekilmek zorunda.Fakat benim anlamadığım devletin böyle bir parayı nasıl kaçırdığı.Kaba bir hesap yaparsak büyük bir parayı resmen özel şirketlere hediye ediyor devlet hemde insanlar mağdur oluyor yani ince bir hesapla güzel para kanka.Sen anla artık.Birde bu otobüsler nerede otogar var oraya giriyorlar yol bir uzuyor bir uzuyor aman aman..Hevesimde kalmadı zaten istanbula dönmek için azıcık olan hevesimi paramparça ettiler.Yaktın bizi demiryolu haberin olsun...
Herşeye rağmen yolları seviyorum takıyorum müziğimi efendi gibi düşüncelere dalıyorum gidiyorum.Artık neresi olursa farketmez ki bambaşka dünyalarda yaşıyorum o anda.
Yollar bizi birbirimize bağlıyor güzeldir yollar.Gözyaşı vardır yollarda heyecan hiç bitmez dua vardır sağsalim gidebilmek için.Yeni evlerin olur pek çok durak orada bir telaş görürsün farklı şeyler yaşarsın..Ne olursa olsun insan yola çıkınca farklı bir ruh haline bürünür.Ben seviyorum yolları çünkü yollarda yalnızdır...

17 Şubat 2012 Cuma

Hayallerini Başkaları Yaşıyor


Hayaller kurup orada oturmayı çok seviyorum.
Orada günlerimi geçiriyorum güzel bir ev yapıyorum
O kadar yaşıyorum ki orada
Dinlenmeye dalıp hayal kuruyorum hayalimde
Neler yapabilirim diye en ince detayına kadar düşünüyorum
Kafamdaki plana uygun davranıyorum ve çiziyorum herşeyi
Neden olmasın ki?
Bir ev istiyorum sadece
Bacası olsun dışarıdan lambası görülsün
Sarı yada beyaz farketmez herkes görsün orada bir ışık
O kadar vakit geçiriyorum ki orada döndüğümde saat kaç
Bilmiyorum nasıl yapmalıyım reklamını
Zor olay biliyorum beğenisini sağlamak
Ama bir hayalim var al işte burada duruyor
Gel diyorum duymuyorsun, sesim çıkmaz ki benim
Herşey için çok geç tabiki biliyorum aptal değilim
Ben sadece hayal satan bir müteahhitim
Yaptığım evde oturamıyorum
Hayal satarım hayal bakarım
Bir gerçekliğim yok
Yalnız ufuklara dalarım
İstemem zarar gelsin evime
Olan bana olsun razıyım

14 Şubat 2012 Salı

Dokuz Köyün Muhtarı


Lafını balla kesiyorum unutma sakın diyeceğini,
Halihazırda tatilim devam ederken böyle bir mutluluk var içimde sürekli.Ama bu çok uzun sürmeyecek zira 2 güne kalmaz kürkçü dükkanına geri dönmek zorunda kalacağım.Okullar başladığı için yine o melankolik moda gireceğim bir süreliğine umarım geçen seneki gibi yaz geç gelmez.Gerçekten geçen sene ne acaip olmuştu mayısta montlarla geziyorduk ya aman hiç hoş değil.Bende kendimi böyle mutlu yakalamışken aklıma gelenleri yazmaya devam ediyorum bu hitap şeklini hiç kaybetmemeyi umuyorum.Bir yandan ilerleyen günlerde şu konulardan bahsedeyim diye küçük notlar alıyorum fakat hepsi sırayla olmak zorunda, zira aklım karışıyor ve 2 konu birbirine giriyor.Ne şimdiki yazmak istediğimi adam gibi anlatabiliyorum ne ileride yazmayı planladığımı.Ortaya saçma sapan birşey çıksada silmiyorum çünkü bütün olarak bir işe yaramasa bile birkaç güzel cümleyi bulabiliyorsun.Güzellik görmek isteyene canım, sen yeterki gözlerini kapatmayasın dikkatle inceleyesin.

Dedimya mutluyum diye öyle anılarımı yazıyorum hazır kendimi böyle yakalamışken anıları arka arkaya diziyorum, zaten ileride bol bol hüzünleniriz.Yaşlı olduğum için o eski bayramları arıyorum ben yavrucuğum.Neyse işte ben yine aynı doğrultuda bir kaç anımı paylaşmak istiyorum izninizle.
Her ne kadar şu zamanlarda okulumu çok sevmesemde geçmişte durum böyle değildi.Herzaman yaramaz ve başarılı bir öğrenci profili çiziyordum tabi bu ilk ve orta okul için geçerli.Bilseydim zaten orta okuldada başarılı olmazdım abi.Takdirlerle veli toplantılarıyla coşan veli lisedeki zayıfları görünce büyük bir şok yaşamıştı iyi hatırlarım.Heleki veli toplantıları ne kötüydü bazı öğretmenler vardı sınavları toplantıda açıklayacağını söylerlerdi.Uyuz olurdum yani ne var bana söylesen belki evle pek haşır neşir olmak istemiyorum not konusunda.Hayret yani.

4. sınıftaydım ve yanlış hatırlamıyorsam problem çözümüne yeni geçmiştik , öğretmen tahtaya yazmış soruyu herkes harıl harıl çözmeye çalışıyor bende hoop elimi kaldırdım.Çözümü göstermek için can atıyorum ve eminim kendimden tabi öğretmen geldi baktı ve güzelce kulağımı çekti.Bu yanlış evladım gibi birşeyler söyledi en başta ben anlamadım tabi.Nerede hata yaptım diye kontrol ediyorum bi yandan çözümü izliyorum sonra bekledim ve öğretmenin sonucuyla aynı çıktığını gördüm.Hırs yaptığım için gittim hemen defteri götürdüm öğretmenim ben doğru çözdüm diye konuşuyorum.Baktı 'aa sen 2. yoldan çözmüşsün' dedi.Öyle mi denirdi 2. yol dimi yanılmıyorum?Tamam canım çok yanmamıştı ama neden kulağımı çekmiştiki anlamıyorum.Bütün tenefüs ağlamıştım kendimi tutmuştum derste ağlamiyim diye.Gerçekten gururum incinmişti.
Dediğim gibi yaramazlık yapıyordum ama ders için gerekli şeyleride yapıyordum, zaten çocuğuz memur değiliz bütün gün oturalım kıçımızın üstüne.Yaramazlığın abartılmadığı sürece zıpır bir tarafı vardır, bende genelde bu ayarı tuttururdum diye düşünüyorum.2. anım bu sefer liseden geliyor.Sürekli atıştığım edebiyat öğretmenimiz bir gün elinde yaprak testlerle geldi bütün sınıfa dağıttı 20 soru falan böyle.Başladık soruları çözdük ben bitirdikten sonra sıkıldım birde o sıralar deli kitap okuyorum çok heyecanlı bir yerde kalmıştı tenefüste bitiremedim.Hazır testi çözdüm şu kalan 2-3 sayfayıda bu sürede bitiririm heralde diye okumaya başladım derken çat.Ne yapıyorsun sen biraz hakaret falan dersten atıldım bu sefer.Öğretmen dışarı çık diyince ben kapının önüne değilde bahçeye gittim beden dersinde maç yapanları izlemeye koyuldum.10 dakika sonra beni aradıklarını görüp sınıfa gittim tabi öğretmen mahçup olsada fazla yüz vermek istemiyor, çünkü sürekli laf yarıştırıyoruz böyle bir rekabet halindeyiz gibi.Kızmadım sadece üzülmüştüm o zaman.

Zaten yeterince uzadı o yüzden elimden geldiği kadar kısa tutmaya çalışıyorum.Pek hoşuma gitmiyor bu tavrım kendimi kısıtlamayı sevmiyorum.Daha rahat okunsun diye yapıyorum ama bu seferde bütünlük kayboluyor gibi..Bilmiyorum azizim deneme yanılma bazen bu işler.Sonuç olarak aklıma gelen ve beni etkilemiş bu birbirine benzer iki olayı anlatmak istedim.Hepimiz yanlış anlamalara kurban gitmişizdir ben pek çok kere yaşadım.Bunun sebebide bazen adımın çıkmış olması oldu bazen karşımdaki insanın dikkatsizliği, ahmaklığı.Yine lisede hasta olduğum bir gün okula gidemedim, ertesi gün gidince hemen anlattılar; öğretmen sınıfa giripte sınıf defterini yazmaya başladığında gürültü olmuş ve hemen 'yusuf sus'.Tabi sınıf gülmüş bu duruma fakat benim garibime gitmişti, ben olmasam bile benden bilinecek.Ne yapsan yaranamıyorsun sonradan.

Böyle konuşunca sütten çıkmış ak kaşık gibi oldum ama değildim en basitinden Lgs'ye hazırlanırken dershaneye gidiyorduk.Yeşil bez panolar olur iğnelerle yazı, şiir asıyorlardı bende orayı biraz karıştırıp 'AAAAAAAAlİİİİİ' yazmıştım aramızda bir esprimiz vardı arkadaşlarla.L harfini küçük yazınca orası aaa iii gibi yani eşek anırması gibi gözükmüş.Müdür çıldırmış tabi direkt olarak bizim sınıfa geldi sabıkalı olan 3 şahıstan biri benim diğerleri kuzenlerim.(adımız çıkmış işte,aslında tek başınayken iyide bir araya gelince sapıtıyor bunlar)Müdür dedektif havasında 3ümüzü sırayla tahtaya çıkartıp A harfini yazdırıyor.Bende harfi resimdeki gibi üstü yuvarlak olacak şekilde yaptım mı.İhale bizim kuzenlere kalıcak hadi itiraf edin hanginiz yaptı diye soruyorlar.Ben dayanamayıp 'kara murat benim' dedim tabi itiraf etmem hem onları şaşırtmıştı hemde olaydan ucuz yırtmamı sağlamıştı.Niye zarar veriyorsun panoya evladım.

Sonuç olarak dikkatli olmak gerekli kalp kırmak o kadar kolay ki.Karşımızdaki insandan hiç beklemediğimiz reaksiyonlar alabiliriz yeterki önyargılı olmayalım yeterki insanları 5 dakikada yargılamayalım.Her zaman açık bir kapı bırakmak belkide en iyisidir..
Neyse bu arada ne diyordun sen ya.

 
Tam dinlemelik parça..Günü huzurlu bitirmenizi sağlar..

13 Şubat 2012 Pazartesi

Spor Hayatım Hiç Bitmemiş

Bak şimdi
Ben uzun boylu bir çocuktum, daha 10-11 yaşlarında 1.70leri geçmiştim çoktan.Yaşıtlarımdan önce geliştiğim için çocukluğumu yaşayamamış gibi bir haldeydim herzaman.Hiçbir yaşımda çocuk gibi bakılmadı sanki bana 'eşşek kadar olmuşsun boyundan posundan utan bari' gözüyle bakıldı.Yaptığım her hareket garipsendi yani hatırladığım kadarıyla böyle olmuştu.Zaten hep en arka sıraya oturuyordum o saçma anlayış yokmu zaten 'senin boyun uzun sen arkaya otur'.Uyuz oluyodum ya belki gözlerim bozuk ki lisede bozulmuştu.Sonra orta okulda ön sıralara geçmeye çalıştım bir hevesle kızların yanına oturayım muhabbet olur diye ama nafile, hocalar hemen arkaya attı.Sevmiyordum arkada oturmayı hep dandik muhabbetler oluyordu zaten kızlar önde oturuyor kardeşim rahat bırak bi muhabbet edelim değilmi yani..Çok kısmetimi kapattı öğretmenlerim iyi hatırlıyorum yani bu yüzden pek sevmem okul yada öğretmen-saygım sonsuzdur tabiki.Ama uzun boyun avantajlarınıda yaşamadım değil biraz onlardan bahsetmek istiyorum.Ha bu arada boyum ştandart sayılır yani birden boy atıp durdum lisede bana yetişti yaşıtlarım öyle dengeledik durumu.
O yaşta o boy olunca o yaşta değilmişsin gibi geliyordu herkese.Yani büyük gösteriyordum herzaman ve hala öyle bu durum gittikçe daha büyük gösteriyorum.Daha 2 ay önce hiç tanımadığım birisiyle sohbet ederken yaş konusu açıldı ben uyuz oldum yani 'ya bana sorsan en az 25 derdim' oha lan ne 25i öldürdün beni bi dur kardeşim.Sevmiyorum zaten yaş muhabbetini karar aldım 30 yaşına gelinceye kadar hep 20 yaşındayım diyeceğim.Küsüratları sevmiyorum yani 22 desem ıyy dersiniz değilmi.Yaş 29 olunca bile 20 diyeceğim ben abi banane küsürat sevmiyorum.
Neyse işte ben bu uzun boydan dolayı pek zahmet yaşadım itildim kakıldım zenci muamelesi gördüm desem olmaz tabi.En büyük faydayı okul bando takımında yaşamıştım.5. sınıfta bando takımına girdim en ön sırada borozanı öttürdüm sonra 6. sınıfta boru majörü olmuştum.Acaip fiyakalıydı yani kıyafetimiz kırmızıydı böyle en önden ben yürüyorum falan tören sırasında o kadar gaza gelip hızlı yürümüşüm ki bando baya arkada kalmış fotografı görünce farkettm tabi.Güzel günlerdi tabi eski günler.Daha sonra spora merak saldım.Mecbur bırakıldım çünkü 'bu çocuk uzun boylu iyi basket oynar' mantığı vardı o zamanlar iverson bu kadar meşhur değil tabi.Verdiler beni spora kardeşim mahalledeki bütün arkadaşlarım serserilik yapıp eğlenceli oyunlar oynarken ben sıkıcı antrenmanlar ile kondisyonuydu tekniğiydi falan sözde geliştiriyordum.

Önce voleybol takımı geldi adını söylemeyeceğim sadece uzun boyluyum diye 'gel antrenmanlara çık' diye teklif ettiler.Zaten evdekiler mest oluyorlar bu tarz aktivitelere, hemen gittim bende.Bir kaç ay uğraştım o sporla ama yalnız olduğum için mutlu değildim.O sırada mahallemize basket sahası yapıldı her akşam oradaydık acaip modaydı diyebilirim.Mahalle harlem gibi olmuştu o sıralar ve ben voleybol oynuyorum ya rezalet birşey zaten kız sporu gibi.Hani o yaşta o bakış açısı var zaten ne yapıcaksın.Hemen bıraktım voleybolu falan biraz zaman geçti okula basketbol takımı geldi yine uzun boyumdan ötürü gel dediler.Bir kaç ay orada koşturdum yine.İstediğimi yapıyorum gibi geldi ama yalnızdım sonuçta mahalleden uzak bi durumdasın, zaten zor arkadaş edinen bi tipim böyle fazla yüz vermeyi sevmem baştan mesafeliyimdir.İyice moralim bozulmuş onuda bırakmak zorunda kaldım sonra.
En sonunda dedimki abi futbol iyidir hep oynuyoruz zaten beden derslerinde hadi onuda yapalım.Gittim yine bir takıma hemen aldılar saolsunlar atletik yapımıdır nedir kardeşim adamlar beğeniyor heralde tam eğitmelik çocuk.Fakat gel gör ki orada da mutsuz ve yalnız kaldım, halbuki maçlara çıkıp çatır çatır oynamıştım yani ama hep bir bahane buldum ve bıraktım.Günlerden bir gün amcaoğlunu kandırdım Kürek çekmeye gideceğiz takım hazır zaten çağırıyorlar.İsim vermiyorum yine ama bu kulüpler tırşkadan falan kulüpler değil bunu bilin sadece.Neyse bizim kuzenler senelerce kürek çektiği için bizde amcaoğluyla gittik beraber 10 gün falan bizi kaçırdılar.'Manyakmısınız olm başlamadan bırakın' falan dedi diğer sporcu arkadaşlar bizde bıraktık.Hepsi hayattan bıkmış deliler gibi antrenman yapmaktan bizi caydırdılar bende tam yalnız değilim diye düşünürken spor biraz sıkı çıktı.
En son lise sonda cumhurbaşkanlığı bisiklet yarışını izliyorum acaip hoşuma gitti bisiklet olayı zaten çocukluk hayali diye evdekilerle konuşup bir bisiklet aldık.Gayet güzel sayılabilecek bir model herkes çok beğendi falan neyse 2-3 sahilde sürüşe gittim ama yok abi yine tek başımayım.O yaz hevesimizi aldık bir kaç arkadaş ile sahilyolunda sürüş yapsakta istediğim verimi alamadım.Kahretsin dedim yine spor yapamayacağım derken bu sene yeni bir ışık oldu benim için.Bisikleti aldıktan 4 sene sonra arkadaş çevremde paten sohbeti konuşulmaya başladı ve 2si hemen gidip aldı.Biraz uğraştılar ettiler öğrendiler sonra bizde yola çıkmaya başladık sahilyolunda 8kmlik parkurlar gidip gelmeye başladık.İşte dedim ki olay bu.
Fakat yanlış düşündüğümün farkına vardım.Ulan eşşek herif illa yanında birisi mi olması lazım.Gazla mı çalışıosn olm sen diye kendime çok kızıyorum şimdilerde.Keşke o gittiğim sporları yalandan bahane ile bırakmasaydım..Spor abi çok önemli yani, insanı fiziksel olarak güçlendirmesini geç sosyal olarak çevrendeki insanlar çok farklı oluyorlar yani.Siz daha iyi bilirsiniz azizim.
Sözün özü spor güzel birşey gidin yapın yaşınız hiç farketmez paten sürün scooter sürün bisikler sürün kaykay alın hoplayın zıplayın.Ama sahilyolunda öyle mal gibi çekirdek çitleyerek yürümeyin.Tamam yürümekte güzel birşey ama kardeşim git ekstra birşeyler yap hobin olsun değilmi?Şimdi diyeceksin ki insanların parası yetmiyor falan - bana masal anlatmayın sakın ,adam asgari ücret alıyor ama cebinde ayfon var.Hadi canım yalan atmayın bu olay sadece parayı nereye harcamak istiyorsun olayı.Ben giderim 100 bin liraya daire alırım başkası der keşke spor araba alsaydın.Bilmiyorum işte.
Bu arada sahil yolu tespitlerim şunlar;
-Kartal taraflarında yerlerde cam kırıkları ve çekirdek kabukları hat safhada çok pis.Yine maltepe pendik arasında insanlar özellikle bisiklet yolunda yürüyorlar.Kaldıki orası yeni yapıldığı için daha geniş yani o kadar yer varken insanların özellikle bisiklet yolunda yürümesi ilginç.Geldiğimi görüpte kaçmamaları daha ilginç.Birde insanlar acaip bakıyorlar sanki hiç bisiklet görmemişler gibi.
-Suadiye caddebostan tarafına doğru daha fazla spor yapan insana rastlamak mümkün.Sahilyolu eski olduğu için yol biraz daha dar fakat insanlar özellikle bisiklet yolunda yürümüyorlar.Belkide spor yapanın daha çok olmasından kaynaklanıyordur.Bilemeyeceğim artık.
Son söz olarak gidiniz spor yapınız böyle sosyo kültürel detaylara takılmayınız.Tabi çok fazla şey yazmak istiyordum bu durumla ilgili ama boşver diyorum.Hobi edinelim spor yapalım bunlar güzel şeyler.İleride keşke dememek için bahane bulmamalıyız vermek istediğim diğer bir mesajdı tabiki o da önemli..Hadi görüşürüz..
Not:caddebostandaki kızların msn'ini nereden bulabilirim?

10 Şubat 2012 Cuma

Evcil Hayvan Bakımı Bu Kadar Zor

Naber moruk
Eski fotoğrafları karıştırıyorum ara sıra bütün aile albümünü indiriyorum arıyorum tarıyorum her seferinde yeni birşeyler keşfediyorum.Saatlerce sürecek bir sohbetin fitilini ateşliyorum 'aa bak o zaman...' diye başlıyorum sobalı zamanları hatırlayıp gülümsüyoruz.Acı bir gülümseme diyecektim ama öyle acı-tatlı diyebiliriz çünkü geçmişe bir özlem var.Daha orjinaldi sanki herşey ve gittikçe hayat daha plastik bir hal almaya başladı.Hayatı yakalamak zorunda olduğumuzu hatırlayıp yine günümüze dönüyoruz ama bugün bir fotoğrafımı görünce hatırladım ne kadar çok hayvanlar ile iç içe bir çocukluk geçirdiğimi.Birazcık hayvanlar aleminden ve beslediğimiz hayvanlardan bahsetmek istiyorum.Şimdiki çocuklar zaten tamamen plastik bir dünyaya geldiler ve pekçoğu saklambaç bile oynayamadan büyüyecek.Mahalle kavramına hiç girmiyorum ileriye saklıyorum.
İlk olarak beslediğim hayvan bir muhabbet kuşuydu.Yanlış hatırlamıyorsam 2 sene bakmıştık sonra mortingen ştrayzen olmuştu, o zamanlarda herkeste muhabbet kuşu vardı.Zaten mahalle olarak güvercin hastası çok insan olduğu için bende kendi çapımda birşeyler yapıyordum.Bu hayvan ile ilgili küçük olduğum için fazla birşey hatırlamasamda kafama pisliyordu bir kere bu hayvan bunu bilirim.Adını söylemedik bak şimdi Yakup koymuştuk adını.Bu hayvan kulak fetişiydi sanırım omuzuma konup kulak memesi ile oynuyordu bayanlarda ise küpeyi gagalamayı tercih ederdi toprağı bol olsun.Yakup ölünce yerine bir tane daha almıştık ama bu çok vahşiydi kaç kere elimi ısırmıştı sonra geri verdik o macera kısa sürdü.
Yine bir gün küçüğüm öyle mahalleden arkadaşlarla beraber serserilik peşindeyiz herhalde, tam olarak hatırlamıyorum efendim anılarımdan silmek istediğim bir olaydır bu.İnsan çocukken çok salak oluyor lan valla bakıyorum şimdiki çocuklara falan uyuz oluyorum gerizekalı gibi herşeyi soruyorlar lan otur efendi gibi..Neyse çocuk seviyorum ama bazen uyuz oluyorum işte.Artiz olduğumuz için çocuklar ile yarışa girdik Rex bizim sözümüzü dinler mi dinlemezmi.Rex dediğim amcamın beslediği alman kurdu idi toprağı bol olsun onuda kaybettik.Üzülmüştük 12 sene falan hep beraberdik çocukluğumuz onunla geçti diyebilirim.Neyse işte bizde rexi saldık mı abicim.*Bütün çocuklar kömürlüğün üstüne doluştu ben ve amcaoğlu top ile oynatıyoruz rex'i tabi götümüz kalkmış köpek bizi dinliyo falan.Hemen yan tarafta tarla vardı siz bilmezsiniz şimdi apartman diktiler.Hah işte orada keçi besliyorlardı efendim bu rex keçileri gördümü.Başladımı kovalamaya, birini yakaladımı.Hey yavrum hey nasıl sözümüzü dinledi görmeliydiniz.Hatırlıyorum dedem tam eski parayla 40 milyon vermişti keçi için.(öldü ulan öldü o da öldü işte)Çok utandığım bir olaydı yani akıl edemedik ama ne yapayım çocuktuk işte...

Baktımki bütün yazı ölen yada öldürüler hayvanlar ile gidiyor bende öyle devam edeyim.Ha bu arada arı kovanına saldırı düzenlemiştik ilk önce misket atmıştık acaip tok böyle culk gibi yutkunma sesini hatırlıyorum sadece sonra olimpiyat rekorunu kırdığımı biliyorum.Ama o kovanı sopayla tamamen dağıtmıştık en sonunda çünkü çok ortada bir yerdeydi yok edilmesi gerektiğine karar vermiştik.Bizim mekanımızda mal sattırırmıyız sanıyosunuz olm diyip taradık kovanı.Bunuda aklıma gelmişken söylediğime göre balıklara geçebilirim.Güzel bir akvaryum kurmuştum ciklet beslemeye karar verdim.Daha doğrusu yine çevrede çok akvaryumu olan insan vardı bende niye olmasın diyerekten oldu herşey.Daha sonra Astronot balığı da attım 2 tane hep beraber kardeş kardeş büyüdü bunlar.Zamanla astronotlar el kadar oldu tabi kocaman 2 tane siyah balık mafya gibi akvaryumda takılıyorlar böyle.Efendim ben bunları ellerimle beslerdim.Vallahi bak karides kurusu yemlerden alırdım suyun üstünde tutardım elimi, atlardı bunlar elimden kapardı yemi.Günlerden bir gün  2 balık geçti elime yavrucaklar çok küçük tabi hediye olduğu için attım bende akvaryuma.Ah benim düşüncesiz kafam işte.Hergün sayım yapardım zaiyat varmı diye o akşam sayıyorum ama yeni attığım balıkları göremiyorum.Nerede bunlar derken hayvan herif resmen geğirdi ağzından fırlayıverdi küçük balık.Büyük balık olan astronotus gitmiş yutmuş küçük balığı.Ulan ne adamsın insan hiç arkadaşını yer mi?Resmen büyük balık küçük balığı yemiş işte görüyomusun.Sonra ben bu vahşete dur dedim ve akvaryumu tahliye kararı aldım.Fakat isyanı bastıramayınca bütün balıkları bombalamak zorunda kaldım.Yok canım akvaryumda bakımsızlıktan ötürü bir hastalık ortaya çıktı ve hepsi birden telef olmuştu.Kediler ziyafet çekmişti o gün, tabi çok üzüldük ailecek çok üstüme gelindi 'bakamayacaksan niye alıyorsun' diye ama 1 seneden fazla baktım sonra elimde olmayan sebeplerden hastalanmışlardı ne yapalım...
Gönül isterdi piranha** ve pitbull ile ilgili sohbete başlamak ama saat geç oldu..Ayrıca bu yazıda zaten çok fazla ölüm oldu daha fazla kan dökülmesin bitsin bu kavga.Aslına bakarsanız piranhalar ile ilgili canlı yemden başka bir ayrıntısı yoktu pitbullarada süt vermiştik 5 ay kadar sonra gittiler.Olar tamamen nasıl büyüttüğün ile ilgili kardeşim öyle saldırgan falan değiller.Hep yanlış bilgi bunlar.Efendim sonuç olarak evcil hayvan almadan önce çok ciddi düşünmelisiniz.Çok ciddi ve zahmetli bir iştir.
*Rex'in salınması hikayesinde köpeği benim saldığım söyleniyor ben tam hatırlamasamda olayı beraber yaptığımız hatırımda kalmış.Aydınlatılmamış bir cinayet olarak davasını düşürdüler.
**Dişleri daha keskin olan bir hayvan yoktur heralde eğerki bir tarafınızı ısırırlarsa kanaması uzun süre durmayabilir.Zaten yavşak hayvan bunlar sen git o kadar kalabalık, tek başına duran adama dal.Delikanlı olun teker teker gelin olm.
Tek beslenilen bir piranha türü var siyah piranha diye geçiyor.Kırmızı gözlüdürler sebebi belli kardeşim kesin bişey kullanıyo bu balıklar.Git arkadaşlarınla gez manyak, tek başına ne yapıyorsun madde bağımlısı mıdır nedir..
Hatırlatında cebinde kertenkele ile okula giden amcamınoğlunu da anlatayım bir ara..Ne anılar ne anılar..Öyle bi aileydik biz işte he heeey..
Oh rahatladım..Hadi eyvallah

7 Şubat 2012 Salı

Bazıları Dublaj Sever

Sene geçen sene

Arkadaşlar ile sinema üzerine atıp tutuyoruz tabiki çok ciddi bir konu olduğu için öyle geçiştiremiyoruz.Fırsat buldukça izlemeye çalışıyoruz malum üniversitede babamızın zamanı gibi kullanıyoruz.Bazı bazı uykumuz olmuyor 3 film izlediğimiz oluyor tabiki hikayeler karışsada keyif aldığımız bir iş.Tabi bizim sevdiğimiz kadar filmlerden nefret eden insanlarda yok değil.Hele ki aynı ortamda bulunduğunuz zaman baş belası bir hal alabiliyor bu arkadaşlar, bizm film seçmeye çalışırken film izlemek istemeyen mızıkçılar olabiliyor.Tabiki izlemek için ikna ediyoruz daha sonra dublaj mı altyazı mı tartışması peşinden geliyor.Alt yazı film izlemeyi her zaman tercih etmişimdir bu yüzden film sevmeyen birine altyazı okutmaya çabalıyoruz fakat tık yok.Sonuçta dublaja katlanmak zorunda kalıyoruz bir süre.

Animasyonu konumuzun dışında tutabiliriz o konuda paraya kıyıp kaliteli kişiler tarafından seslendiriliyor pek çokları.O zaman güzel oluyor aa bu kimin sesiydi diyorsun zaten film eğlenceli öyle idare ediyorsun bir şekilde.Daha ciddi filmlerde ise problemler ortaya çıkıyor rahat edemiyorum bir türlü.Herkesin kendi tercihidir tabiki bazıları altyazıları okumaktan sahneleri kaçırdığı için dublajı ister ki bu güzel bir gerekçedir.Bazılarıda okumayı bilmedikleri için belkide kim bilir.

Birkaç örnek vermek istiyorum dublaj ve orjinaller ile ilgili.İlk videolarımız How High (Süper Ot) filminden güzel bir sahne.Burda dublaj her ne kadar iyi dursada orjinali tabiri caizse yardırıyor.






Benim çok sevdiğim bir sahne olduğu için koydum bana göre ikiside güzel ama filmin orjinalini izleyince dublajınıda çöpe atmak zorunda kaldım.Komedi filmlerinde özellikle hollywood yapımı filmlerde inanılmaz bir 'Amerikan esprisi' bolluğu vardır.Bu bizler için büyük bir problem yaratıyor ve bazı dublajlarda kendi kültürümüze uyduruyoruz.Pek çok dublaj filmde buna şahit oldum normal birşey zaten laf etmiyorum.Sadece dublaj sevmiyorum demek istiyorum, sevenler varmış tabiki.

Saygı duyuyorum tabiki azizim eskiden filmler sessiz çekilirmiş teknoloji yeterli olmadığı için mi bilmiyorum ama stüdyoda seslendirirmiş abiler ablalar.Ama eski insanlar gerçekten işi çok ciddi yapıyorlarmış mesela Cüneyt Arkın'ı senelerce seslendiren Toron Karacaoğlu geçtiğimiz aylarda Okan Bayülgen'in programındaydı.Çok keyifli bir programdı oradan öğrenmiştim işin aslını.Nerede şimdi o seslendirme yapanlar canım.Tabiki iş yoğunluğu ile 'hadi abi bitir yenisine geçelim' hızıyla yapıldığı için kalite düşüyor.

Sıradaki örneğimiz Scarface filminin en efsane sahnelerinden biri.Sagopa kajmer'de bir albümünde skit olarak kullanmıştı.İzleyelim(Scarface filmini yaralı yüz diye bilen adam kaldı mı?)





Türkçesi'nin sesi biraz kısık artık idare ediniz.O kadar meşhur repliklerdir ki bunlar es-es dizisinde bile kullanılmıştır.Valla bak izleyen bilir şok olmuştum gördüğüm zaman.Daha fazla dublaj ile ilgili yorum yapmak istemiyorum.Artık dizilerimizde oynayan oyuncuları bile seslendirmeye başladılar.Hani soruyorum kendi kendime ses olmadan nasıl oyunculuk olur diye.Bilmiyorum cevabı siz kendiniz veriniz ben size asıl şu videoyu izletmek istiyorum.

Son videomuz Goodfellas filminden geliyor izlememiş olanlar hala ne oturuyorlar şaşarım...




6 Şubat 2012 Pazartesi

İngilizce Çıkarması

Selamlar olsun.
Gece gece düşünüyorum parmaklıklar ardında ile prison break arasındaki bağlantıyı kuramıyorum.Daha önce bahsedilmiştir illaki mapus VS kodes karşılaştırması yapılmıştır Allah düşürmesin orası ayrı zaten uzun uzun konuşulacak bir konu.Bir alt başlık olarak hapisanelerden bahsedebiliriz fakat benim söylemek istediğim kültür farkları.Tabi daha çok avrupa ve amerikadan haberdar olduğumuz için ancak o bölgeler ile kıyaslama yapabiliyoruz.Bütün avrupayı karış karış bilirken doğumuza doğru en fazla kaç tane ülke sayabiliriz?En fazla bir tsunami yada deprem haberi olmadan pek ilgilenmeyiz, burnumuzun dibiyle ilgilenmiş gibi yaparız (ortadoğu) ama bana sahte gelir.Zaten siyaset fazla sevmiyorum mümkün oldukça kaçıyorum o konulardan.Dikkat ettim insanların en çok kırılmaya müsait olduğu konulardan birisi.Meşhur bir söz vardır takım tutar gibi parti tutuyorlar diye belkide sırf bu fanatiklik yüzünden böyleyiz.Neyse işte güneş doğudan doğarken bizim ne işimiz var batıyla.Artizler geliyor gezdiriyoruz bizde sonra konuşuyorlar çok şaşırdım çok modernmiş diye tabi ne sandın rörörö..

Ben sana bişey diyeyim mi azizim, bizim derdimiz başka.Geliyorlar gencecik çocukları kandırıyorlar güney sahillerinde rahat tavırları ile tavlıyor cıbırlar.Türk kızından tokadı yemiş delikanlılar birinci sırada yer alırken biscolata erkeği hayali ile kokoşlarımız koşuyorlar evrupa emmarika diye.Son zamanlarda çok fazla insan uğurladım yurtdışına dil öğrenme kisvesi altında hayallerini gerçekleştirmeye koştular.Doğru bir hareket ama bizi bu hale getirenlere binlerce kere yazıklar olsun diyorum baştan.İngilizce gibi çok ciddi bir konuda bu kadar yetersiz bu kadar rezalet bir başka yer daha yoktur herhalde.(sadece ingilizce yetmez en az 2 yabancı dil şart diyen adam gelmiştir.)Biraz düşünelim ilkokul 4. sınıftan itibaren ingilizce dersi görmemize rağmen fak yu dan öteye gidemedik lanet olsunki onuda adam gibi çevirmediler.Lisede hazırlık okudum yetmedi üniversitede bir daha okudum bir turist birşeyler sorsa yolda donar kalırım büyüh ihtimalle.No ingiliş diyerek riske girmekten kaçarım.Yurtdışına çıkmadan olmuyor fikrini kafamıza sokan kişiyide yatırıp bir güzel rörörrö.Yada illaki koleje mi gitmeliydik adam gibi öğrenebilmek için ingilizceyi.İleride işime yaramayacak mal matematiği öğreteceğine dil öğretseydin kardeşim.Sevmiyorum sayıları yani yanımda bakkal boy hesap makinesiyle geziyorum varmı.Lisede tepkimeye soktuğum moleküllerede lanet olsun o üçgenler altıgenlerde inşallah şarampole yuvarlansın.

Biraz sinirim geçsin diye yazıyorum; ilkokulda kızılay koluydum ben beyaz bir kolluk vermişlerdi üstüne kırmızı büyük punto ile kızılay kolu yazıyordu.(çok ilginç)Neden bilmiyorum ama hep kızılay kolu olmak istiyordum, bence Er ryan'ı kurtarmak filminin etkisi büyüktü bu konuda.Sanıyordumki okulda bir yaralanma olunca -meeediiiiiiiiiiiiic diye bağıracaklar ben koşacağım elimde morfin ile.(ingilizce biliyorum lan)Kimse takmazdı o kollukları, herkes bir kaç kere takıp atmıştır ama ben sürekli takardım, ciddiye alırdım nazi gibi kollukla gezerdim bütün gün.-vay gazoz-simit almışsın- ne sandın rörörörö

Bu kısa bilgiden sonra eğitim sistemimizi bombalamaya devam ediyorum bakınız turizm öğrencisiyim, sektörü ciddiye alıyorum ama öğrenciliğimden nefret ediyorum.Sebebi ezberci sistem tabiki elalem sabahlara kadar ezber yapıp sınavlardan geçerken ben yavrum kopya bile çekemiyorum.Beceriksiz olduğum için gurur yapıyorum -ben hayatta kopya çek(e)mem gibi..Uyu kerizim millet kopyaları yapıştırıp mezun olunca sanada üstün gurur plaketi verirler.Hoş değil tabi derste slayt gösterisinde yazılanları okuyup sınav yapan insanlar görmek, büyük lüks yani.Birde canım biz eşşekler gibi hazırlık okuduk pek çok kişi şehit oldu hazırlık çarpışmalarında 2 yılını kaybetti.Tak, ben hazırlığı geçtim Turizm bölümünde zorunlu hazırlık kalktı!!!Enayi durumuna düştük hadi ben başarıyla geçtim yine bir derece ama 2 sene okuyupta kalanlar ne olacak?Neyse iyice saptı konu yeter bu kadar daha sonra detaylı bir eleştiri getireceğim zaten okulum ve bu ezbercilik ile ilgili şimdi boş yere küfür etmek istemiyorum.

Şimdi diyeceksinki yazının kıçı başı ayrı oynuyor toplayamadın yavrucuğum fakat şöyle söyleyeyim: Eğitim sistemimiz daha güzel işleseydi daha başarılı olsa idi yurtdışına dil öğrenmeye değilde gezmeye tozmaya gitse idik.Alcatrazı yerinde görseydik mesela (bu da mapusla ilgili bağlantı, bence oldu-valla bana gelişi zaten san francisco)
Kodes kaslıdır mapus göbekli,kodes timberland bot giyer mapus yumurta topuk, kodeste onu bize verin diye bağırırlar mapus memleketi sorar, kodese tıkarlar mapusa atarlar.Kısacası: bende tam olarak anlamasam da erasmus'a falan gidersem fotograflar ile kültür farkını gösterebilirim.Artık idare edin kardeşim hep mezeleri biz mi söyleyeceğiz.
              Bu da alcatraz adı geçince görün istedim dayanamadım.
                                             (ben çekmedim)
                                                     (!)


3 Şubat 2012 Cuma

14 Şubat Kafeteryacılar Bayramı

Binlerce yıldır olduğu gibi yine şubat ayı geldi çattı o sevimsiz, kolpa ay.Sevmiyorum ben şubat falan gözüme gözükmesin mümkünse 32X>> hızla geçelim şubatı.
Öncelikle söylemeliyimki sevgililer günüyle hiç bir alakası yok bu söylediklerimin.Nedir yani çiftler hediyeler alabilirler gezip tozabilirler kışın ortasında mumlu-şömineli romantizm onların hakkı tabi.Sen git o kadar çabala bir sevgilin olması için şekilden şekile gir incelmediğin kadar incel sonra 14 şubatı hanzolarla geçir.Hakkınız kardeşim bırakınız yapsınlar bırakınız sevişsinler.Eski kafalı olsakta başkasının mutluluğunu kıskanacak playboyların ekmeğiyle oynayacak değiliz bu böyle biline.Peki neden şubata güvenmiyorum söyleyeyim:
12 tane ay var malumunuz ve bunlardan 11 tanesi efendi gibi 30-31 gün iken bu kendini bilmez 28 gün olmakla kalmayıp 4 senede bir 29 gün oluyor.Dalga mı geçiyorsun olm bizimle şubat?Birde 29 şubat esprileri yapılırdı önceden doğum günüm 4 senede bir falan diye o da gereksiz bilgi neyse.Aslına bakarsanız benim gibi emekli mayışı ile geçinenler için bir kaç gün önce paranın yatması işimize geliyor tabiki ama güvenemiyorum bir türlü şubata, sağlam ayakkabı değil sanki yıllardır güvenimi kazanamadı.Hani güzel birşey bulursunuz 'olm kesin sahte bu paraya satmazlar' düşüncesi oluşur.İşte en güzel tarifi budur yavşağın, hem işime geliyor hemde huylanıyorum kesin bir kötülük yapacak diyorum.Zira yapıyorda 14 şubat hem çiftler hemde yalnızlar için bir acıdır, açıklayayım.

Kış ayının en sert geçtiği günlerde sen gel uydur bir hikaye aziz bilmemkim varmış büyük adamdı aşıkları evlendirirdi ama çok içerdi birden gitti çok genç öldü 60 yaşında diye yalandan insanları ağlat.Bunlar hep para toplamak için uydurulmuş şeyler kardeşim.Kaba bir hesaplama yapıyorum boş geçtiğim sevgililer günü için ortaya 1000 lira gibi bir para çıkıyor.E bakıyorumda bende öyle bir para yok, anneme sordum o da 'ben para falan görmedim' dedi yani durum karışık.Bu aynı sigara içmeseydin araba alırdın yalanına benziyor.Ama durum öyle değil tabiki para biriktirmek başka bir yetenek yani.Hem sevgilim yok hemde param yok lan diye kendimi harap etmiyorum tabiki.Zira çiftler binbir zorlukla para biriktiriyorlar bu çetin geçen kış aylarında,bunun doğalgazı var suyu var elektriği var, deliler gibi hediye arıyorlar onlarada yazık değilmi.Uzun ilişkilere hiç girmiyorum önceden almıştım onu diye bir durum var.
Konu hediye olduğu zaman herkes tedirgin olur, çok zor bir iştir genelde.Bazen bir tüyo yakalarsınız 'ay bir çanta beğendim' olabilir ayakkap olabilir (çok beğenilen bir topuklu ayakkabıya ayakkap demek ne güzel olurdu) ürün çeşitliliği var sonuçta moda kadınlar için var.Dikkatimi çeken biraz eski bir haber paylaşayım; beyonce eşi jay-z' ye doğum günü hediyesi olarak Bugatti veyron satın almıştı.Şimdi jay-z gidip canım karıcım ne gerek vardı düşünmen yeter gibi aptalca bir cümle söylemiş olabilir mi? Bugatti lan:) Ama biz yapıyoruz o yalan ifadeyi bakınız:
-Canım ben sana tek taş alıcaktım sevgililer günü için sonra boşver dedim.... vb
-Ay olsun sevgilim önemli değil düşünmen yeter.
Oldumu ? Tabiki olmadı.Hadi diyelim bir şekilde oldu ben o kadından şüphe duyarım yani taşşaklıymış, reel manada altında bir şeyler ararım.Zaman geçti evlendiniz diyelim  pek semimi olmadığınız konu komşu yanında sizi yerin dibine sokar çıkartır, sokar çıkartır o ve yüzünde o ifade vardır.Ağız tebessüm eder ama gözlerden Cyclops gibi ışınlar saçıp sizi eritir.Dikkat etmek lazım.

Benim 14 şubat ile ilgili düşüncelerim zaman içerisinde değişime uğradı her sene farklı triplere girdim.Aşk kelimesinin benim için anlam kazandığı ilk seneler umut doluydum 14 şubatlarda.Bugün bütün yalnızlar daha bir mahzun, bir yerde çarpışırsak eğer sımsıkı sarılırsak birbirimize.Neden olmasın?Tabiki yeşilçam tv açıktı hep evde ne yapalım.Sonraları bu polyannacı tavrımdan beklediğimi bulamayınca pek bi sinirli oldum 'kahrolsun 14 şubatlar' diye yürüyüşlere katıldım greenpist ile çıplak eylemler yaptık.Aslında fırsat olsaydı yapardım hiç sevmiyordum.Ama son bir kaç senedir kafam rahat umrumda değil hiç bir şey.(olm parayı kim aldı lan söyleyin)Bu demek değildir ki içim cız etmiyor, tabiki bir burukluk yok desem yanlan söylemiş olurum.Herşeye rağmen yalnız geçecek 14 şubatı daha iyi geçirmek adına bu sene bir taktik deneyeceğim.
Şubat ayını hazır 29 gün bulmuşken ecnebilerin batıl inançlarını devreye sokacağız.Nasıl ki hotellerde apartmanlarda 13. kat olmuyormuş bizde aynı şeyi şubat ayına uyguluyoruz.12den sonra 14 şubatı yaşıyoruz ve asıl 14 şubattan 1 gün önce yaşıyoruz melankoliyi ertesi gün dinç bir şekilde kalkıyoruz.Kerizler 14 şubatta 'ulan bu senede yalnızız' diye düşünürken biz mutlu mutlu geziyoruz.Ayrıca 1 taşla 2 kuş vurmuş oluyoruz bu şekilde şubat ayı 30 gün olmuş oluyor hilal taktiği ile.Efendi gibi takım elbisesini giydirmiş oluyoruz bu yavşak ay'a herkes rahat ediyor.Siz yalnızlar evde otururken ben kendi 15 şubatımda bisiklet sürmeye gideceğim hava durumuna bağlı olarak.Sizde ağlayın kerizler.(Anca Kendini Kandır Limited şirketi %100 çalışıyor)
***Yalnız mısınız?Bir telefon edin sizi 14 şubat hüznünden kurtaralım.İşte fırsatlarımız:
-Sizi bolca bozuk parayla markete gönderiyoruz.Listeyi kağıda yazmayıp size ezberletiyoruz böylece siz reyonlar arasında parmaklarınızı sayarken bütün dertlerinizden bir çırpıda kurtulmuş oluyorsunuz.Almayı unuttuğunuz bir şey olursa azarlayıp- dalga geçip geri yolluyoruz.Dert yok tasa yok.
-Şirket olarak çok güzel filmler kiraladık olm gelin içinden birini seçeriz izleriz.Bizde kola var siz gelirken cips alırsınız artık eşşek değilsiniz.Belkide eşşeksiniz lan bu yüzden yalnız kaldınız hahaha.Gel lan şaya yaptım üzülme.
-Şirketimizin ürünleri %100 yerli sermayedir domuz yağı falan yoktur.Bilmiyorum cipslerde öyle yazıyor.
Son olarak sevgililer gününde yalnızlar ve daimi yalnızlara içki satışı yasaktır.Sonra eski sevgiliden küfür yiyorsunuz yine bize ağlıyorsunuz aman diyim.
Yalnız değilsin kankeyto ben hep burdayım holding gururla sunar efendim herkeşler sevdiğinin kıymetini bilsin bu zamanda zor bulunur.Şansınızı iyi değerlendirin aşk şanslı olanı sever.
Biraz fazla uzun yazıyorum evet doğru ama bu masanın en yaşlısı benim ayrıca ortaya o kadar meze söyledik mecbur dinleyeceksiniz...
Saygılar
Bulvar gastesi en yalnız ay yarışma sonuçları: Şubat; malumunuz 14 şubat dolayısıyla yalnız falan değil.Mart; kedilerden ilham aldığımız gerekçesiyle hiç de yalnız bir ay olmadığına karar verildi.Nisan; havaların ısınması ile birlikte en fazla platonik aşkın başladığı ay olarak bilinir.Mayıs; okullarda düzenlenen su savaşları gerekçesiyle yalnız geçmez hiç bir gün cıbırlar selamlanır.Haziran; platoniğe olan itirafların yoğunlukla yaşandığı aydır, okul bitti ben seni seviyordum denir.Temmuz; tatile çıkılır ve şanslı iseniz yaz aşkı yakalarsınız o da yalnız olamaz.Ağustos; yaz bitiyor depresyonunda oluruz yaz aşkından ayrılmak için bahaneler üretiriz.Eylül; okullar açılacağı için çok heyecanlıyız kitapları defterleri kaplarız ailecek.Ekim; okulun en güzel kızını tavlamak için düzenlenen olimpiyatlara katılınır.Kasım; sınav zamanıdır 2 şemsiyenin havada çarpıştığı efsanesi vardır.Aralık; yeni yıl heyecanı yaşanır, kimle giriceksin yılbaşına denir, sanane lan girmiyorum yeni yıla bu sene çok güzel diye cevap verilir.
Ocak ise en çok kendimizle ilgilendiğimiz bir sürü planlar kurduğumuz ay olarak kayıtlara geçmiştir.Yeni yıl böylemiymiş diyerek bir boşlukta oluruz, herşeyin aynı kalmasına alışmaya çalışırız..Yalnızdır ocak, soğuktur ocak, keşke hiç bitmeseydin ocak bizi çakallara emanet ettin ocak...
(bravo bitirdiniz 10 puan)