19 Mayıs 2012 Cumartesi

Herkesin Bir Sırrı Var

Bembeyaz bir tavana bakıyordum, hemen çaprazımdanki lamba ara ara yanıp sönüyordu. Her an patlayacak bir havası vardı. Gördüğüm ilk manzara buydu ve bir gürültü oldu kapı açıldı, ben o sırada anlam veremiyordum olan bitene. Yanı başımda özenle hazırlanmış bir buket papatya duruyordu. Nereden gelmişti, kim tarafından toplanmıştı hiç bir bilgim yoktu. Etrafa fazla göz atmama gerek yoktu o iç gıcıklayan koku bana hastanede olduğumu bağırıyordu zaten. Yaklaşık olarak boyumdan on santimetre kadar uzun bir yatakta yatıyordum. Gözümü açmamı fırsat bilen iki kişiden biri dua okumaya başlarken daha genç olanı kapıyı açıp 'uyandı' diye seslendi boşluğa doğru...
Telefonun çaldığını duydum ama o sıcak yatağımdan doğrulupta kalkmak için biraz daha bekledim. Neyseki telefon sustu bir süreliğine ama yine o seçilmiş melodiyi çalmaya başladı. Kalkmalıydım çünkü vermiş olduğum bir söz vardı, yapılması gereken bir iş. Son hızla hazırlanıp evden çıkmak istiyordum. Epey para bayıldığım parfümümü sıktım ama sokağa çıkar çıkmaz kokusunu kaybedeceğini biliyordum. Oğlum sakız çiğnemek gibi duyular yorulduğundan dolayı hissedemiyorsun bilgisiyle birlikte kendimi teselli ederek evden çıktım. Aslına bakarsan sevgilim, dizlerimin bağı çözülecek gibiydi. İlk defa bir buluşmaya gidiyordum. Karşımdaki insan Türkleri kandırmak ve içten yıkmak için kullanılan Çin prensesi değil, yani devleti üzerina yapacak kadar güzel değil ama güzel kendimize göre sebepler işte. Alnımı siliyorum yol boyunca pislik şöfor cam açmadığı ve arabayı tıka basa doldurduğu için terliyorum. İstiyorum hiç zarar gelmesin bana tertemiz ineyim ve buluşayım sevdiceğimle...
Hemen kafamı çeviriyorum acaba kim uyandı diye çünkü tanımıyorum etrafımdakileri. Aslına bakarsanız beynimde halaylar çekiliyor gibi bir hal var. Oda saniyeler içerisinde insanlar tarafından doluyor ama ben farkında değilim benim için geldiklerini. Hepsinin gözü benim üzerimde ama pardon kimsiniz siz diyorum az biraz gücümle. Ciğerlerime yüklenmenin verdiği ağarlıkla karın bölgesinde bir sancı hissediyorum. Acının şiddetini söyleyemem çünkü bir kaç dakika yada saniye sonra tekrar gözlerimi açıyorum, bu sefer ağır bir kolonya kokusu var ve yanaklarım üşüyor. Heyecandan bayıldığımı düşünen bir kişi tarafından kolonya, öylesine ilk yardım aracı olarak kullanılmış işte. Kafamı kaldırıpta bakamıyorum bu acının sebebine bir türlü...
Havanın sıcaklığı hesap edemediğim için ve garantiye alma isteğimden dolayı yanımdaki hırkayı taşımak zorundayım. İstersen enayi de bana ama hava bir anda soğursa bana vay büyük adam veya ileri görüşlü diyeceksin bunuda unutma. Nereden baktığını söyle bana, sana arkadaşını söyleyeyim gibi birşey. Dik sayılabilecek bir yokuş çıkıyorum ki hiç sorma yoruldun mu diye çünkü yoruldum. Yolumu kesen dilencilere fazla yüz vermemem gerektiğini daha çocukluğumdan beri biliyorum. Hepsi eli ayağı tutan insanlar ama neden bu yolu seçtiler. Çoğunun beş katlı apartmanı varmış diyorlar ama kaynak sağlam değil. Yoksa ben bilirdim onlara yapacağımı. Bir süre daha yoluma devam ediyorum, buluşma yerinin biraz ıssız yada sakin diyelim biz ona, sayılabilecek bir yerde olduğu belli. Moda sahilinde bir nargile kafe de istersen sen buna veya amsterdamın bi mahallesi var sen bilmezsin, mesela orası gibi düşün. Öyle bir yerde yürüyorum işte. Sevdiceğim evden uzak bir yer seçti, niye bunu yaptı bilmiyorum halbuki biz aynı yerlerde oturuyoruz ve çok güzel yerlerde vardı. Gözükmek istememek böyle bir şey midir?
Aklıma bir şey gelmiyor bu kadar soru sorulurken sadece susadığımı söyleyebiliyorum. Bir anda hemşire içeriye girip insanları dışarı çıkarmaya başlıyor. Ama içeride tanıdğımı sandığım birisi var sanki. Gördüğüm son surat o olabilir mi çünkü hatırladığım tek insan o. Evet bu gülümsemeyi çok iyi hatırlıyorum. Eminim gözlerimin içinin güldüğünü görüyordur. En son odadan onun çıktığını görüyorum ama garip giden bir şeyler var çünkü benim tanıdığımı sandığım kişi diğer insanlarla pek samimi değil gibiydi. O on saniye içerisinde nasılda soğuk bir ortam oluşmuş olabilirki o insana yabancı gibi davranmış olabilirler. Hay Allahım aklım almıyor. Bir adım geride duran kişi sanki benim gölgem gibi takip etmiş kişi. Odada birsürü insan var ama bana birşeyler anlatmaya çalışan insanları nedense yakın göremiyorum, aslında onlar bana en yakın davranan insanlardı o anda. Anlayamadım ama bir sürü iltifat gibi şeyler söylediler.
Sevdiceğimin verdiği adrese doğru adım adım yaklaşıyorum epey heyecanlıyım. Tabiki bunu yaşayan bilir yaşın bir önemi yoktur bu gibi durumlarda, ateş basar tüm vücudun yanar delicesine. Hani o şarkılardaki gibi. Gözlerimin pek iyi gördüğü söylenemez ama sevdiceğimi daha yolun başından tanımıştım.
Saçları savruluyordu rüzgarda yada ben klip setindeydim o anda. Yaz günü ne rüzgarı Allah aşkına moda'da yada amsterdamın çok acaip yerinde. Belki amsterdamda rüzgar olur ama başka rüzgar, hani sen bilirsin ;) Neyse işte. Kızı hemen tanıdım ama işin garibi kız beni beklemekten çok başka bir yöne doğru bakıyordu.
Acı bir fren sesini duydum bir kişinin ayakları gökyüzüne baktı aynı saniye içerisinde. Sevdiceğimin çığlığını duymamla birlikte koşmaya başladım. Kim olduğunu bilmediğim bir kişi caddenin ortasında yatıyordu, çarpan arabanın şöforu aracından inip ağzı açık bir şekilde manzarayı izliyordu. Ortalık epey kalabalıklaştı aynı dakika içerisinde, telefonuna sarılıp ambulans arayan soğuk kanlı insanlar vardı ne güzel ki. Ama benim unutamayacağım bir manzara vardı o anda, sevdiceğim korku veya acımadan başka bir gözle bakıyordu yerde yatan insana.. Ne olduğunu hiç bir zaman bilemedim.
Peki şimdi ne oldu diye sorarsan; her yılın aynı sıcaklarında bir güzel bukle hazırlatıp gönderdiğini öğrendim karımın. Elinde bastonuyla yürüyen o adam açtı kapıyı ve aldı papatyaları. Ne oldu hiç bir zaman anlatmadı ve ben de hiç bir zaman sormadım. Ama bu merakımın önüne geçipte karımı takip etmemi engelleyemedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder