20 Kasım 2012 Salı

Sadece İhtiyar



Bir saniye kafamı toplamalıyım. Evet ellerim sucuk kokuyor. Sucuk soydum bu gece. Bizim sucukları bilmezsiniz zor soyulur ve soyarken kokusu ellerinize işler. Ama o öyle müthiş bir kokudur ki, bence parfümü olsa sıkılır yani. Adamı yerler yani.
Bu gece klavyenin başına oturmamın sebebi çok güzel çok bence çok gerçekçe. Herkes kendini anlatmak için açıyor blogunu, ben daha çok tespit yapmak biraz saçmalıklardan bahsetmek için açtım ama yine kendime döndüm sonuçta herkeş gibi.
Bak ayıptır söylemesi az önce bir çorba içtim, zaman makinasını göremedim ama kesinlike çorba bana orta çağdaymışım hissi verdi. Bir lezzetli, bir ağır, bir doyurucu, bir baharatlı.. Hey dostum bu sadece bir çorba. Neyse işte çok lezzetliydi. Yediğim içtiğim bişey olsun ben düşündüklerimi anlatayım.
Bugün garip bir gün olacağını biliyordum. Bugün mahvolmak için uyandım ben. Ben aslında çok kötü şeyler yapmış birisiyim, siz bilmezsiniz, benim yeni dostlarımsınız. Nazi kampında bir gardiyan değildim ama kendimi hep kötü hissettim aslında yaptıklarımdan dolayı.
Yazdım önceden pişmanlıklarımdan bir kaç kuple bir şey. Günah çıkarma isteğimi belirttim. Beni benden iyi anlatan bir kaç insan var şu dünyada. Bugün onlardan birisiyle görüştüm. Ve beni laflarıyla bir dövdü ki. Gerçeklerle yüzleşmek istemeyen ben. Sınav sonuçlarına bile bakmayan birisiym lan ben. Bu kadar beni tanıman bana ağır geliyor, çünkü ben kendimi çok gizemli çok bilinmezli bir denklem gibi sanıyordum. Aslında söylemişti bir dostum, sen zorlaştırıyorsun dünyayı, kendini. Aslında çok basitsin diye de eziklemişti, aslında gerçekleri yüzüme vurmuştu sadece.
Ya düşün sahnede uçuyorsun ve adam gelip ipi kesiyor seni mahvediyor oracıkta. İşte bunu hissettim bugün tekrar. Tam buruna darbe aldınız mı hiç ? İşte öyle bir his insan kendini şey gibi hissediyor. Neyse işte öyle hissediyor.
İnsanlar narindir pek incitmeye gelmez, hele ki ikizler burcu tam bir duygusal salağın tekidir. Bir de insanın özürlü noktaları yüzüne söylenince ayrı bir üzülür. Ben istemiyor muyum kendimi geliştirmeyi anasını satim, ama ne yapayım gelişmedi amınakodumun huyu. Neyse işte bende bir huy var parayı bulayım kimseyi tanımam ha söyleyeyim.
Kendimi kötü hissettiğim bir nokta da bugün bunu giydim gibi bir yazı oldu, bugün bu maskemi taktım ey dostlar falan. Ama kesin olduğum bir nokta var ki dostlar, ben kendimi yazarak ifade edebilirim en fazla. Kumar borcum yok ama yinede yazıyorum belki bir kaç dostum okur da beni daha iyi anlar kendimi daha iyi satarım falan.
Sanırım bir insana ne kadar değer verirsem o kadar konuşamıyorum, belki kalbini kırmak istemediğimden belki kendi özürümden dolayı. Ama öğrendiğim şey konuşamamak. Sanırım Eskişehirin sevdiğim yanı bu. Kimseye açıklama yapmamak, özgürlüğü damarlarında hissetmek. Rahatsın oğlum, niye böyle yaptın niye gelmedin, niye aramadın derdi yok. Sadece kendinsin, ben Eskişehirdeyim diyip kurtuluyorsun her şeyden. Bu da yapabildiğim bir diğer itiraf oldu sanırım bu blogda. Ben daha burada içimden geçenleri söyleyemezken insanların yüzüne nah söylerim yüz sene.
Ben ihtiyarım, sandalyesinde oturup manzarayı izleyen arada sırada hikayeler anlatan, içten davranan ama mesafeyi koruyan, seven ama belli etmeyen, kafasına yastığa koyunca uyuyamayan, saçı olmayan sakalına karışmış o düşünen adamım. Kesin bir hükmüm olmadı hiç bir kimse yada hiç bir yer için. Bu gün güzeldi der ve minnet duygularımla odama giderim, orada ne düşündüğümü kimse bilemez ve uykusuz geceler beni dinler sadece.
Esen kalın dostlar, ben size biraz tuzlu fıstık ve birayla birlikte birlikte belki biraz tavsiye verebilirim o kadar... Fazlasını beklemesin kimse...
Bu da yazımın soundtracki oldu.. Keyifle dinleyeniz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder