2 Kasım 2012 Cuma

Batıyoruz Kaptan


Özgür davranabilmek daha rahat olabilmek için kaçtığın yerler vardır. Ben daha rahat olabilmek için şehir dışında okumayı seçtim yada bu blogu açtım mesela. Kendimi tüm içtenliğimle tarif edebilmek, düşüncelerime ve duygularıma her hangi bir kısıtlama getirmeden yaşayabilmek ve yazabilmek için bu hayatı seçtim. Hayallerim çok farklıydı, daha mutluydum belki. Planlar için daha çok zaman harcadığım zamanlardı. Zamanın dönüp sizi bambaşka birisi olarak çıkardığı tünellere girdiğini düşün. Fantastik değil ama değişimi iliklerine kadar hissedip biraz düşününce üzülüyorsun ama daha çok umursamıyorsun. Giderek duyarsızlaşmanın verdiği yalancı mutluluk ile soğuk odalarda soğuk yazılar yazıyorsun. Daha açık olmak isterdim ama hiç bir zaman içimdekini net olarak aktaramadım ki. Dönüp dolaştırmayı seven bir yapım var ki, gideceğim bir yere bile dolana dolana giderim.
Şu anda şarkı değişti ve yazmak istediğimden şimdilik uzaklaştım.. Aklınızda bir fikir vardır ve o anki atmosfer kaybolduğunda o fikir toz olur. Benim sıkça karşılaştığım bir durum bu ve bu yüzden eğer bir şeyler karalıyorsam tek bir şarkı dinlerim ve arkada en az 30 defa çalar. Çünkü o atmosferi o yakalar. Bukowski değilim ki bir bira açıp daktilonun başında yazının akıp gitmesini sağlayayım. Bira atmosferin bir parçası olabilir belki.. Neyse.
Ben buraya neden çıktım, nasıl çıktım. Biraz özgürlük yaşamak için geldiğin bu dünyanın senin için pek uygun olmadığını anlamakta varmış. Bu itirafı sonunda yapabildim. Mutsuzluklar kapıya dayanınca mecburen dökülüyorsun.
Bir an için bir hayal kurmayı deneyelim. Bir başarıyı düşünüyorsunuz, onun için çalışıyorsunuz. Hayatınız boyunca yanınızda bulunmasını istediğiniz kişi ile birlikte kuruyorsunuz bunu. O an için o kişi sizin için çok önemli. Zaman size sağlam bir tokat atmadan gerçekleri göremiyorsunuz ve bu zamanlarda yaşıyorsunuz. Hayalinizdeki başarıyı hayalinizdeki insanla birlikte başarıyorsunuz diyelim. Peki sonra ne olması gerekir? Başarınızın keyfini çıkarıp gökten düşen elmayı  yemek değil mi? Ama öyle olmuyor. Kendi çukurunu kazıyorsun ve 'çok orospu çocuğusun hayat' diye söyleniyorsun. Ulan mutluluğu avucunun içinden kaçırıyorsun işte. Yıllar geçiyor ve sonra bakıyorsun başarı dediğin sikik bir plan.
Zaman geçiyor ve plansızlığın keyfini sürüyorsun. Alkol seni seviyor sen başka hayallere dalıyorsun ama sonunda yine bir şarap açmak zorunda kalıyorsun. Bir peynire bakıyorsun bir duvarlara. Bu benim istediğim hayat mıydı moruk diye soruyorsun. Ve en kötüsü gecenin sonunda kısık bir sesle söylenmek oluyor. Çığlık atmak için geç ve yorgunsun. Bir kaç kelime daha konuşup kendini daha üzgün bir adam olarak yatağa atıyorsun. Mutsuzluk içinde yüzen birisi değilim ama öyle olmak zorundaymışım gibi geliyor. Hayalimde kurduğum kale daha ilk günlerden başladı yıkılmaya. Şimdi yolun sonuna geldim. Etrafımda yardım isteyebileceğim kimse yok her zamanki gibi. Bu kadar çıkmaza düşmemiştim. Gemiyi terk etme vakti yaklaşıyor sayın konuklar. Belki yeni bir gemi yeni bir hayal gerekli benim için ama şu anda odysseus gibi bir çıkmazdayım. Ya deniz canavarı yada fırtınalarla dolu gemileri yutan bir girdap.
Bilmiyorum moruk. İstediklerini anlatabilmek güzel ama anlaşıldığın bir dünya daha güzel olurdu heralde. Mutlu olmak için her yolu denediğimiz doğru fakat belki açmaya korktuğumuz kapılar vardır. Bir yerde yanlış yaptığımız kesin. Elimizi çabuk tutsak iyi olur.
Kasımda aşk başkadırcılara gelsin...

1 yorum:

  1. Anlatacak çok şeyim olsa da emin değilim anlaşılmak istendiğimden. | Bukowski.

    YanıtlaSil